İlk 11 açıklandığında 25 yaşın altında 7 oyuncu ile sahadaydı Fenerbahçe. Gustavo ile Valencia'nın yönetiminde koşan, mücadeleden sakınmayan, maçı yüzde yüz yaşayan genç bir kadro vardı sahada. 70'e kadar "tıkır- tıkır" işleyen sistemle oynadılar. Rakibe topu vermek, Pereira'nın en çok istediği şey. Dört maçtır kazanarak gelen Hatayspor'un galibiyet için risk alacağını tahmin etmiş gibiydi. Üçlü savunmanın "beşliye" dönmesi de belki bu yüzden. Rakip golü bulana kadar sadece uzaktan şutla tek tehlikesini yarattı. Buna karşın ilk duran top golünü de bu maçta buldu Fenerbahçe.
Maçın sayılarında Hatayspor kontrol eden taraf oldu. Ama skoru alan, teknik adamın istediğini yapan ve golleri kaçıran da Fenerbahçe'ydi. Tek farka düştükten sonra maçın gerilimi yükseldi elbette. Ama o dakikaya kadar fark çok daha yükselebilirdi.
Bir de kırılma anı var. Min-Jae Kim'in eline çarpan toptaki penaltı tartışması. VAR hakemleri "devam" dedi. Fenerbahçe'nin üç sezondur hakemlerle yaşadığı yorum tartışmalarına baktığınızda, yüzde bir bile ihtimal olsa pozisyonu penaltıya çevireceklerine eminim. Elin doğal konumda olduğu yorumuna da katılırım. Fenerbahçe'nin "çiçeği burnunda" oyuncularının hataları veya tereddütleri elbette olacak. Muhtemelen son 10 sezonun en düşük yaş ortalamasıydı bu takım. Sezon planlamasında "gelişen" model olarak yapılan tarif içinde kazanarak yollarına devam eden takım oldular. İsimler üzerinden tartışmalar olacaktır. Ancak üç günde bir maç oynanan dönem içinde, iyi oyun değil üç puan daha önemli. Bu farkındalık, kırılgan kararlara, 70'den sonra takımın düşen temposuna rağmen öz güveni artırır. Pereira, Hatay'da, "yenilmeyeceğim" takımı çıkardı sahaya ve oyuncularına bu direnci yaptırdı. Perşembe günü için bu maç mesaj doluydu.