Çivisi "sallanan" ligin artık tek ana sözü var; kazanmak... Puanlar birbirine bu kadar yakınken, hakemlerin kararları sonuçları bu kadar etkileyip-değiştirirken, Fenerbahçe adına da tek hüküm kaldı geriye; üç puan… Sakatlarını düzeltemeden, pozitif vakaları da sicile ekleyen Erol Bulut için sahaya çıkaracağı kadronun yapacağı ilk iş "mücadele etmek" olacaktı. Kasımpaşa'nın kırılgan yapısına rağmen tempoyu çok zorlamadan, hatta topu rakibe vermeyi de tercih ederek, erken yakaladıkları üstünlük sayısının avantajından yararlandılar. Top kendilerindeyken, Tisserand'ı sağa, Sadık'ı sola, Gustavo'yu da defansın merkezine alarak üçlü oynadılar. Kasımpaşa atağa geçmek istediğinde Nazım'ı geriye getirerek dörtlü düzeni denediler. Hem Novak, hem Caner eksiklerde olunca, Sadık'ın da merkezdeki "sarsaklığı" düşünülünce oyunu riske etmek yerine, en garanti formülle hesapları yapmışlardı.
Pelkas asist yaptı, Thiam iki gol attı. Valencia'nın nasıl önemli bir oyuncu olduğunu, yokluğunda görmüştük; gelişiyle de tekrar anladık. Kulübeden gelenler ile birlikte, rekabet için ısınan, fırsat maçını bekleyen seçenekleri de denedi Erol Bulut. Bir şut dışında pozisyon vermediler, dirençli defans yaptılar. Ne hakemlik, ne de VAR'lık temiz iş bitirdiler. Sahadaki ikili mücadele yorumlarındaki standart sapma veya penaltı olabilecek en az bir pozisyonda hakemlerin bulutlara bakması, bu maçta da devam eden MHK problemleriydi. Başta da belirttiğimiz gibi, "Fenerbahçe böyle mi oynar?" sorusuna cevap aramayın. "Bu takımda ne işleri var?" diyeceğiniz oyuncular da vardı elbette. Ama "Tabela konuşur" dönemindeyiz. Tribünlere keyif almak için gelen seyircilerin olmadığı maçları izliyoruz.
O yüzden "Daha iyisini aramak", en azından bugünlerde Fenerbahçe için ilk hedef değil. Ben de sorgulamam.