İsteyerek ve değişmeyerek başladılar maça. "İyi oldu" dediğimiz oyun karakterine yeniden kavuşmuş ve bunu sürdürmek istiyorlardı. Celtic karşısında da "Buranın sahibi biziz" diyerek oynamak istediler.
Baskı vardı, yardımlaşma ve hırs da... Ama eksik olan bir şeyler de...
Rakip ceza alanı çevresinde dolaşıyorlar, topa ve oyuna hakim oluyorlar ama bir türlü etkili atak dediğimiz, "tehlikeli" hareketleri göremiyorduk.
Nani miydi o anahtar? Portekizli'nin yıldız karakteri, yaratıcılığı zorlaması ve klası, zor anların "fırlatma" düğmesiydi. Sahada yoktu, dolayısı ile "çare" yoktu. Öyle miydi?
Veya dört maç önce başlayan çıkışın kahramanı Alper mi? Sahadaydı genç oyuncu ve çok da zorladı bir şeyleri değiştirmek için. Fakat duvara çarpıyordu Fenerbahçe atakları.
Oyunda, istek de veya kazanma arzusunda değişiklik olmadığı halde, Kadıköy'deki bir karşılaşmada Fenerbahçe'ye istediği pozisyonları getirmeyen neydi?
Pereira, Souza ile oynuyor hala. Topal da var sahada. En kolay mazeret yoludur aslında; "Kazanan takım yenilmez" diyerek teknik adamlar oynamazlar kadro ile. Halbuki, en iyi oynanan maçlar bile bağırıyor Ozan Tufan oynamalı diye. "İki yönlü" diye tarif ediyoruz bu oyuncuları. Çünkü sadece pas kalitesi ile fark yaratmıyorlar, aynı zamanda oyun aklı da koyuyorlar ortaya. "Akıl" dediğimiz noktada Pereira'nın rutin dışına çıktığını görmemiz mümkün müdür? Olmadığını görüyoruz, olmasını bekliyoruz. Samuel Beckett'in "Godot"su gelir ama! Beraberlik aslında kötü ama sonuç istendiği gibi. Yaş ortalaması 22 olan Molde'nin ardından grup ikincisi oldular. Grubun en kötü takımını yenemediler. En kötü ikinci takımına (Ajax) yenilmedikleri için bu sonuç yeterliydi kendilerine. Fenerbahçe kadro kalitesinden beklediğimiz oyunun ve sonucun sahibi olamıyor ama hedeflerini koruyor, kaybetmiyor. Bizler, "Godot"yu bekliyoruz...