Sezon dördüncü haftaya giriyor. Ziraat Türkiye Kupası maçları oynandı. Birileri kazanıyor, birileri kaybediyor ama maç sonundaki demeçler aynı. Hep hakemler suçlu.
Nasıl takımlar henüz form tutmadıysa, hakemlerin de maç eksiği olduğu, özellikle yorum ve değerlendirme kararlarında yanlışlar yaptıkları doğru. Ama bir 90 dakikada bu yanlışları iki takım aleyhine de yaptıkları bir gerçek. Yani; hakemden şikayet ediyorsun ama üç dakika sonra rakibin de ediyor.
Üç maç sonra, "Bizim önümüzü kesiyorlar" diyenler, bir maçı hakemin yanlış penaltı-faul veya kırmızı kartı nedeniyle kazandıklarındaki kelimeleri şimdiden hazırlasınlar. Tavsiyemdir. Çünkü not ediyorum ve ilk fırsatta "şimdi ne diyeceksin?" diye soracağım.
Gordon Milne; yıllar önce hakem hatalarını tarif ederken, "Sezon sonu değerlendirmek gerekir. Yüzde 10 lehte veya aleyhte ise normaldir" dedi. O yüzden ter akıtmak yerine, bir düdükten medet umacaksanız, vazgeçin. İnsanları kandırmayın.
KOMUTAN EMRE
Sezon başındaki başkaldırının arkasında, İsmail Kartal'ın göreve gelmesiyle yeni dönem endişelerle başladı. Ben sorumluluğu Aziz Yıldırım ile iki kaptan; Emre ve Volkan'da gördüm. Böyle de devam ediyorum.
Çünkü bu üçlü, takımın nasıl yönetileceğine karar verdiler ve hakimiyeti teknik adamdan aldılar. İsmail Kartal'ı oyuncular ne kadar sevse de dört yıldır birbirlerini ne kadar tanısalar da kenardan gelecek otoriter bakış etkili olmayacaktı.
Bu yüzden Fenerbahçe'nin teknik direktörü Aziz Yıldırım, sportif direktörü de Emre Belözoğlu'dur.
Emenike olayı, Emre'nin gerçek kaptanlık gösterisiydi. Yönetimin Emre'nin arkasında durması da diğer oyuncuların algılaması gereken mesajdı. Sezon hedeflerinde herkes üstüne düşeni fazlasıyla yapacaktı. Emre Belözoğlu, sahanın en çok koşanı, isteyeni ve iyi oynayanı ise artık Fenerbahçe'nin de komutanıdır.
PARA MI LAZIM, AKIL MI?
Aziz Yıldırım'ın başkanlığı süresince harcadığı para 3 milyar dolara yakın. Ünal Aysal ise 3.5 yılda bir milyar dolara yakın harcama yapmış... Bütün bu gelirlere rağmen iki kulüp de banka borçlarının, faizlerin altında eziliyorlar. Aysal Riva'yı nakite çevirip faizden kurtulmanın peşine düştü. Yıldırım ise bir milyon üye gibi bir proje ile kaynak yaratmak istiyor. Daha doğrusu iddiaları ve sunumları böyle. Arkaya baktığımızda çok bol paraları olduğunu görüyoruz. Müthiş gelirler elde etmişler ki; bu harcamaları yapmışlar. Üstüne bir de gelecek gelirlerini temlik edip, onları da harcamışlar. Şimdi daha çok paranın peşine düşüp, dar boğazdan kurtulmak için gündem oluşturuyorlar. İki kulübü de bu noktaya getiren onların aklı ve vizyonu. UEFA tepelerine binmiş, bankalar kıpırdayamayacak hale getirmiş. Aziz Yıldırım, Sadettin Saran ile bile uzlaşmak zorunda kalmış. Bu iki başkanın yönetim aklına, daha fazla para emanet etmek doğru mu?
Bundan öncekileri nasıl harcadıkları ortadayken, kurtuluş formülü mü uygularlar, yoksa kendilerini seçeneksiz bırakacak ağır borç yükünün devamını mı isterler?
YENİ BAKAN, ESKİ KANUN
Çağatay Kılıç sporun yönetiminin başına geçti. Sorunların da çok farkında olduğuna eminim. Şu anda ortamı yumuşatmaya ve gerginliği bitirmeye çalışıyor. Ama eski bakan Suat Kılıç döneminde tasarısı yapılan, fakat içindekileri bizim hala bilemediğimiz "Profesyonel Kulüpler Yasası"nı bir an önce eline almalı, meclise hazırlamalı. Milyar doları aşan toplam bütçelerin denetimini, Dernekler Kanunu'na bırakmamalı. Eller kalıp-iniyor, herkes hesabını aklıyor ama kulüpler batmış durumda. Ve eğer gerginlik bitsin istiyorsa, iki yıl içinde 90 günden fazla hak mahrumiyeti alanların, en az beş yıl yeniden spor kulüplerinde yönetici olmasının önüne geçmeli. Kanuna yapacağı bir ilave ile herkesin ne dediğini bilmesini sağlar.
VOLKAN MI, MERT Mİ?
Volkan Demirel'in cezası bitti. Üç haftadır çok başarılı olan Mert Günok'un devam edipetmeyeceği tartışıldı. En baştan söyleyeyim. Kale Volkan Demirel'in olmalıdır. Çünkü; Mert'in bu göreve geçmesi, halefinin formsuzluğundan olmadı. Cezalı olmasa bu karar verilmeyecekti. Dolayısı ile nedenler ortadan kalktığına göre, Volkan Demirel kaleye geçer.
Ancak; süreç içinde form grafiği, kaleci katkılarını daha net karşılaştırma fırsatını buluruz; o zaman deriz ki; "Bu karar gözden geçirilmeli."
Benzer yazıyı Volkan - Rüştü tartışmalarında da kaleme aldım. "Ne zaman ki, Volkan, Barcelona'dan teklif alır, gider formasını giyer; o zaman kimin daha iyi olduğunu tartışırız. Rüştü varken, Rüştü oynar" fikrindeydim. Şimdi de Volkan için aynı yerdeyim.