Süper Kupa maçı sonrasında cezalar açıklandığında, isyan edilen taraf belliydi. Futbol Federasyonu... F.Bahçe, üç maç ceza verilen Volkan için duruşmalı toplantıyı kabul etmeyen Tahkim Kurulu'nu topa tuttu. Televizyona verilen, açık-seçik hakaretler içeren bir açıklamanın, neden duruşması yapılacaktı. Ne diyecekti Volkan, "Bunları söylemedim mi?"
Sonra Hukuk Kurulu'nun itirazı sonrasında, Tahkim Kurulu tarafından seyircisiz maç oynama cezası alan Galatasaray... "Tanımıyoruz bu kararı" dediler. Nasıl yani? O zaman aç tribünlerini, gelsin seyircin maçı seyretsin. Kararı uygulama. Madem söz ağızdan çıktı, yazıya da döküldü; dediğini yap. Yapabilirsen !
İki taraf da Süper Kupa olayları ile ilgili Federasyon'u eleştiriyor. "Önlem alsalardı" diyorlar. "Sorumlu onlardı, cezayı biz yedik" diye de itiraz ediyorlar. Nasreddin Hoca'nın, hırsız hikayesi gibi. Eşeği neden bağlamadın, kapıyı neden açık bıraktın. Peki ya hırsız !
İki kulüpte sahaya eline geçeni atan kendi seyircisine toz kondurmuyor. Atanlar suçsuz, atanlara yeterli önlem almayan suçlu. Soma şehitleri için oynanan bir maçta, küfür - kıyamet maç seyredip; hıncını oyuncudan çıkarmaya çalışanlara kimse laf etmiyor. Pes doğrusu...
Maç sonrasında Yıldırım Demirören, "Gerekeni yapacaklarını" söyledi. Sonrasında gerçekten de kimsenin beklemediği sertlikte ve miktarda cezalar açıklandı. Eğer bu duruşunu korursa, Demirören gerçekten de Türk Futbolu'nun ayarlarını normale döndürür. Ama işi zor... Neden zor, anlatacağız.
Fakat, saha kapatma cezasındaki kriter ilginç. Atılan maddelerin yoğunluğu ve isabeti ölçü alınmış. Yani, F.Bahçeli taraftarlar daha az atmışlar ve isabet ettirememişler.
Bu doğru bir yaklaşım değil. Çünkü isabet etsin diye atılıyor ve sahadaki oyuncu sürekli bu korkuyu yaşıyor. Çarpmış - çarpmamış fark etmez. Eğer Manisa'da olduğu gibi tribünlerden gelen maddeler anlık değil, planlı ve sürekli atılıyorsa, kimsenin canının yanması beklenmemeli. Bu maddenin ayarlarıyla da oynanmalı.