İngiliz The Sunday Times Gazetesi, bu köşenin yazarının 11 yaşına bastığı 5 Ekim 1986 günü kelimenin hakkını verecek ölçüde dünya gündemini sarsan bir manşetle çıktı. Başlığın tam tercümesi şuydu:
"İfşa: İsrail'in nükleer cephaneliğinin sırları…"
Stratejik istihbarat konusunda deneyimli olan İngilizler, o tarihlerde ABD'nin kontrolsüz biçimde İsrail'i desteklemesinden pek hoşnut değildi. ABD'ye de mesaj vermek namına İsrail'i bir psikolojik harekât operasyonu ile frenlemek istiyorlardı. Yani İngilizler'in 'habercilik şehveti'nin kabarması sebepsiz değildi. Sunday Times'ın önemli ifşaatları Mordehay Vanunu adlı bir atom teknisyeninin verdiği bilgilere dayanıyordu. Adam; bu iş için gözünü de karartmış ve ismiyle, cismiyle röportaj vermişti.
Vanunu, 'Geri Dönme Yasası' olarak bilinen yasa sayesinde ailesiyle birlikte 1963'te İsrail'e göç etmiş ve orduda görev yaptıktan sonra Dimona'daki Necef Nükleer Araştırma Merkezi'nde atom teknisyeni olarak çalışmaya başlamıştı.
Vanunu burada çalışırken her ne hikmetse birdenbire 'aydınlanma' yaşadı ve İsrail'in nükleer sırlarını ifşa etmeye karar verdi. Dokuz yıl Dimona'da çalıştıktan sonra 1985'te ayrıldı ve aldığı tazminatla 'egzotik bir seyahat'e çıktı. Nepal'e, Burma'ya ve Tayland'a gitti. Ardından da Avustralya'ya... Burada Anglikan Kilisesi'nde Hristiyan oldu. Derken bir aktivist gibi nükleer karşıtı açıklamalar yapmaya başladı. Avustralya'da yerel basının pek ilgisini çekmeyince İngiltere'ye gitti ve o meşhur röportajı verdi.
PERES, 'NÜKLEER İSRAİL'İN KURUCUSUYDU
Hikâyenin devamı daha heyecanlı. Ama devam kısmı biraz daha beride. O yüzden 'flashback' yapıp geri gideceğiz.
1986'nın Eylül ayında Sunday Times'ın haberi henüz yayınlanmadan Vanunu, İsrail gizli servisi Mossad'ın hedefi haline gelmişti. Vanunu, 30 Eylül 1986'da Amerikalı turist sevgilisi Cindy'yle Roma'ya tatile gitti. Roma'ya iner inmez yakalandı, bayıltıldı; gözünü açtığında bir yattaydı, Tel Aviv'e götürülüyordu.
Zira Cindy sandığı kişinin gerçek adı Cheryl Bentov idi. Aslında kadın, Vanunu'yu 'bal tuzağı'na (kadın cinselliğini kullanarak yapılan istihbarat operasyonlarına verilen isim. Bu yöntemi, en çok İsrail ve Rus gizli servisleri kullanır) düşüren bir Mossad ajanıydı.
Mossad, Vanunu'yu 'paketlemişti' ama Vanunu yakalanmadan önce İngiliz Gazetesi'ne röportajı vermişti. Bu nedenle röportaj, Vanunu İsrail'e götürüldükten sonra yayınlandı. İsrail, o tarihlerde enerji için bile değil, atom bombası üretimi için yaptığı nükleer çalışmaları her ne pahasına olursa olsun koruma amacındaydı. 'Nükleer İsrail' için her şeyi yapmaya hazırlardı, 'bal tuzağı', bu strateji için büyük bir maliyet değildi!
'Nükleer İsrail'in kurulmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2009'da Davos'ta "Siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" dediği Şimon Peres'in büyük katkısı var. Bu yönüyle Peres'in İsrail'in, Ben-Gurion'dan sonra ikinci kurucusu olduğu bile söylenebilir. Hatta 2009'da Nobel Barış Ödülü'ne adaylığı gündeme gelen Vanunu, elektronik posta yoluyla yaptığımız bir yazışmada "Şimon Peres'in aldığı ödülü ben almam" demişti.
DÜNYADA NÜKLEER ENERJİ TRENDLERİ
İsrail, daha kuruluşunun 14. yılında, 1962'de Peres döneminde 'nükleer enerji gücü' olmak şöyle dursun atom bombası üretmek için düğmeye basmıştı. Türkiye ise bugün enerji açığını kapatmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın video konferans yolu ile katılımıyla Akkuyu Santrali 3. Blok Temel Atma Töreni'ni yaptı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın derlediği bilgilere göre dünyada günümüz itibarıyla 32 ülkede toplam 443 reaktör işletme halinde. 19 ülkede 50 reaktörün inşaatı devam ediyor. ABD'de 94 (ikisi inşa halinde), Fransa'da 56 (biri inşa halinde), Rusya'da 38 (üçü inşa halinde), Çin'de 50 (12'si inşa halinde), Güney Kore'de 24 reaktör aktif. ABD'de iki, Fransa'da bir, Rusya'da üç, Çin'de 12 ve Güney Kore'de dördü de yolda bu tesislerin. Dünyada nükleer enerji trendleri kabaca böyle.
Bizim ise bugün itibarıyla 3 reaktörümüz inşa halinde. Akkuyu NGS (Nükleer Güç Santrali) toplam dört reaktörden oluşacak. Kurulu gücü 4800 megavat. Bu da Akkuyu'nun yılda toplam 35 milyar kilovatsaat elektrik üreteceği anlamına geliyor. Bu miktar İstanbul'un elektrik ihtiyacının neredeyse tamamını karşılıyor, bir başka hesaplamayla Ankara ve İzmir'in toplam enerji talebini karşılıyor. Bu projeyle ekonomiye 6 milyar dolarlık katkı hedefleniyor. Santralin inşaatında en yoğun dönemde 16 bin kişi çalışacak. İnşaat bittiğinde tesisin 4 bin çalışanı olacak. Türkiye'nin nükleer sırları (!) da genel hatlarıyla böyle.
'ÇERNOBİL KLİŞESİ'YLE İTİRAZ
Bütün yararlarına rağmen Akkuyu NGS projesini muhalefet her fırsatta eleştiriyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, daha bugün yaptığı açıklamada, "Tüm dünyada nükleer enerjiden uzaklaşma eğilimi hız kazanırken, Türkiye inatla mülkiyeti Rusya'ya ait olacak santrale yatırım yapıyor. Türkiye yenilenebilir enerji yerine nükleerde ısrar ediyor" dedi.
Dünyada nükleer enerjiden uzaklaşma eğiliminin hız kazanması şöyle dursun, böylesi bir eğilimden söz etmek bile mümkün değil. Hiçbir ülke, yenilenebilir enerji kaynaklarını yeterli kapasiteye eriştirmeden böylesi bir karar almaz, almıyor da. Türkiye de bu arada yenilenebilir enerjide dünya 13.'sü. Ve listede ilk 10'u zorlamasına da ramak kaldı. Yani nükleer santral kurarken 'yenilenebilir enerji'yi ihmal etmiş olmuyorsunuz.
Daha ötesine geçip güvenlik vesveseleri üzerinden projeye karşı çıkanlar da var. Birinci nesil olarak bilinen Çernobil Santrali'ndeki kazayı örnek gösterip "Nükleer santral güvenli değil" diyenler de olmuyor değil. HBO'nun Çernobil dizisi yeni (2019) olduğu için belki de! (Yiğidi öldür, hakkını yeme. İyi bir mini diziydi ama buram buram Soğuk Savaş propagandaları kokuyordu.) Akkuyu'daki reaktörün üçüncü nesil olduğunu hatırlatalım. Yani güvenlik, günümüz teknolojisine göre maksimum seviyede olacak. Sonuç olarak, Türkiye'nin enerji talebinin hatırı sayılır bir kısmını karşılayacağı için ancak destek verilecek, teşvik edilecek bir proje Akkuyu.
İtirazcılar, 'Vanunu sendromu'na mı kapıldı desek o da olmaz, olamaz. Çünkü 'Türkiye'nin Vanunusu' olmaz. Sebebi basit: Nükleer sırlarımız yok.
Vanunu, 1986'da İsrail'in nükleer enerjiye erişmesini engellemek için değil, uluslararası hukuku hiçe sayarak atom bombası üretmesine karşı olduğundan o meşhur ifşaatı yapmıştı. Yani 1960'lı yıllarda İsrail'in nükleer programı ile 2021 Türkiye'sinin nükleer reaktör projesi birbirinden tamamen farklı.
Türkiye, her konuda olduğu gibi nükleer konusunda da şeffaf davrandı.
Doğu Akdeniz'de, Suriye'de, Irak'ta, Dağlık Karabağ'da, Libya'da ve diğer bütün askeri ve diplomatik cephelerde ne tür bir şeffaflık ve netlikte mücadele ediyorsak nükleerde de her şeyi dünyanın gözü önünde yaptık, yapıyoruz.
Kaldı ki ülke olarak geç bile kaldık. Bu projeler 20. yüzyılın son çeyreğinde tamamlanmış olmalıydı. Ama zararın neresinden dönülürse kârdır. Memlekete hayırlı uğurlu olsun.