Soğuk Savaş'ın bitiminden bugüne belki de en kritik zirveye tanıklık eden sayılı gazetecilerden olmak, mesleğimin en güzel yanlarından biri. Hele ki bu zirvede Türkiye için "yıldız" hatta "kutupyıldızı" benzetmesi yapanların yabancı meslektaşlarımız olması yaşadığım kişisel gururu anlatmaya yetecektir sanırım. Madrid'de düzenlenen NATO Liderler Zirvesi'nin, Rusya-Ukrayna Savaşı dolayısıyla artan güvenlik endişesi sebebiyle tüm ülkeler için anlam ve önemi büyüktü. Ama şunu hiç komplekse kapılmadan söylemeliyim ki; bu tarihi toplantının gündemini, yönünü ve gidişini belirleyen, sonuç bildirgesindeki pek çok ilke imza atan tek bir lider ve tek bir ülke vardı: Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan...
İki günü aşkın süren toplantıyla ilgili genel içerik ve Türkiye'ye dönüş yolunda Başkan Erdoğan'ın açıklamalarını gazetemizde okuyacağınız için tekrara girmeyeceğim. Zirveye katılan 30 ülkenin liderinin Avrupa- Atlantik güvenliğine yönelik stratejik düzeyde görüş alışverişinde bulunup çok önemli kararlar aldığı NATO Zirvesi'nde "3 önemli ilk", Türkiye'nin ve Erdoğan'ın aylardır yürüttüğü kararlı ve etkin diplomasisiyle gerçekleşti. NATO tarihinde ilk kez "Terörizm ve Güney" konulu bir özel oturum gerçekleşti ve Başkan Erdoğan bu oturumda İletişim Başkanlığı'nın hazırladığı 3 dakikalık bir video izletti liderlere. Türkiye'nin 40 yıllık terörle mücadelesinin çarpıcı görüntülerinin yanında katılımcılara yazılı belgelerin yer aldığı kitaplar ve flash bellek de dağıtıldı.
Yine NATO tarihinde ilk kez ittifakın en üst düzey rehber belgesine terörün üst düzey tehdit olduğu girdi. Stratejik konseptte ilk kez terör örgütlerinin "halklarımızın ve topraklarımızın yanı sıra güvenlik kuvvetlerimizi tehdit ettikleri" de yer aldı. Son olarak ve belki de en önemli kazanımlardan biri, yine NATO belgelerinde ilk kez PKK, PYD, YPG ve FETÖ, "terör örgütü" ifadesiyle kayıtlara girdi. Bundan sonra YPG/PYD ve FETÖ'nün terör örgütü olarak tanımlanmadığı BM ve AB listesi için NATO belgesi referans gösterilerek buralarda da terör listesine girmesi için baskı yapabilmemizin önü açıldı.
NATO Zirvesi'nde en çok ilgi gören liderin Başkan Erdoğan olduğunu söylemem sizi şaşırtmasın. Finlandiya ve İsveç'in NATO'ya üyeliğine yönelik veto kartını kullanan Türkiye ve Erdoğan, sadece bunun için ilgi odağı değildi. Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in Erdoğan ile görüşebilmek için zirveye katılan liderlerden aracı olmalarını istediği ve hemen her ikili görüşmesinde liderlerin Erdoğan'a ricacı olduğunu öğreniyoruz. Ancak kâh adaları silahlandıran kâh hava sahamızı her fırsatta ihlal eden Yunanistan Başbakanı'nın bu kötü niyetine karşılık görüşülmeyeceği, hatta bu yıl Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı'nın yapılmayacağı hem ikili görüşmelerde hem dünya basınına yapılan açıklamalarda çok net ifade edildi.
Erdoğan'ın en başından bu yana ilkeli, dirayetli ve kararlı tutumu sayesinde tarihin en kritik NATO Liderler Zirvesi'nin gündemini ve belki de geleceğini Türkiye belirledi. Ve bu durum, Türkiye'ye her fırsatta düşmanlığını saklamayan yabancı basının bile manşetlerine yansıdı. İngiliz, ABD ve Fransız gazeteleri, "Erdoğan'ın istediğini aldığını, NATO'yu dize getirdiğini, hamlelerinin karşılığını çok hızlı gördüğünü" yazdılar. MHP Lideri Bahçeli, zirvede alınan sonuçları, "Türkiye lehine stratejik bir kazanım ve milli bir başarı" olarak niteledi. CHP Lideri Kılıçdaroğlu ise "Asla giremezler dedin, gittin imzayı bastın", Akşener de "Ülkemizin çıkarlarıyla bağdaşmayan taviz" diye yorumladı.
Şimdi bir an olsun durun ve düşünün: İflah olmaz Türkiye karşıtı yabancı basın ve siyasiler bile Türkiye'nin NATO Zirvesi'ndeki gücünü ve hakkını teslim ederken, bu ülkenin iktidar adayı olduğunu söyleyen muhalefet partilerinin liderlerinin, ortadaki zaferi gölgelemek, hatta baltalamak amaçlı bu açıklamalarını nasıl yorumlayacağız? Daha önceki yazılarımda defalarca sorduğum ve aslında cevabını da hepimizin bildiği soruyu bir kez daha sormak isterim: "Siz kime ya da neye hizmet ediyorsunuz?"