28 Şubat'ın yıldönümünde, 24-25 yıl önceyi hatırlayalım öncelikle; Refahyol hükümeti kurulmuş; hükümet hazinenin kaynaklarını iri kıyımlara değil halka aktardığı için işçi ve memur, esnaf memnundu. Ama bu günler çok uzun sürmedi çünkü; iri kıyımlar rahatsız oldu, çıkarları zedelenenler düğmeye bastı. Medya; hükümet aleyhtarı pozisyonunu aldı, iş dünyasının kodamanları, STK'lar, üniversiteler, yargı ve askerler açıkça "hükümeti istemiyoruz" demeye başladılar. Gerekçeleri; "Şeriatı getirmek istemeleri" idi! Askerler öne sürüldü, psikolojik harp tüm gücüyle yapıldı, medya üzerinden doğrudan ve dolaylı yıpratma kampanyası sürdü, bununla da yetinilmedi Batı Çalışma Grubu eliyle provoke edilen ve her geçen gün şiddeti arttırılan eylemler yapıldı. Üniversiteler ve yargı; işin içine tümüyle girdi. Özetle; 28 Şubat'ın gerçek anlamı vesayet sisteminin son direnişi olmasıydı. Siyasi ve sosyal alandaki 70 yıllık hakimiyeti sürdürme çabasıydı. Ekonomik olarak da; silahların gölgesinde devlet hazinesini, bankaları soyma, kamu kaynaklarını yağmalama girişimiydi. 2001 ekonomik krizinin başlangıcı, hatta zemin hazırlama başlangıcıydı. "28 Şubat bin yıl sürecek" diyen zihniyetin sözcüsü Çevik Bir'in; Kudüs Gecesi'nin ardından Sincan'da (4 Şubat 1997) tankların yürütülmesini "demokrasiye balans ayarı" olarak nitelemesi hafızalara mıh gibi kazındı. Ama; 12 Eylül 2010 referandumu ile asıl balans ayarını millet, siyasete yaptı.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Asıl sorumlular hesap vermeli
Üzerinden çeyrek asır geçtikten sonra bile hala, ilk günün sıcaklığı ve etkisiyle konuşabiliyoruz 28 Şubat postmodern darbesini. Benim de Ankara Temsilcisi olarak yaşadığım ve tanıklık ettiğim bu süreçte; psikolojik harbin muhataplarından biri olduğumu kayıtlara geçirip; asıl mağdurları konuşmak gerektiğini hatırlatmak isterim. Bugün neden hala konuşuluyor 28 Şubat diyenlere gelsin bu sözüm. Çünkü; bu ülkenin insanlarının artık bildiklerini korkusuzca anlatabileceği bir ortam var artık. Vesayetin ezdiği, korku duvarlarının örüldüğü ve yaşananların anlatılabildiği, hesapların adalet üzerinden sorulduğu bir ortam var artık. 28 Şubat'ın en baş mağdurlarından Başkan Erdoğan; postmodern darbeden yıllar sonra "rövanşist olmamak lazım" demişti ama bu kötülüğü yapanla, bu kötülükten hesap soran bir olamaz dendi ve millet o hesabı sordu. Hak için, adalet için sordu. 28 Şubat sürecinde gaspedilen, hayatları karartılan, zan altında bırakılan, itilip kakılan, hayatları alt üst edilen yüz binlerce insanın iradesini yok saymak, hesap sormamak olmazdı. Nitekim; hukuk yoluyla darbeler ve darbeciler yargılandı, hesap soruldu ve gereken yapıldı
28 Şubat'ta bütün sorumluluk askere yüklenmeye çalışıldı uzun süre. 28 Şubat postmodern darbenin sadece askerlerin eseri olduğunu düşünenler çok yanılıyor. O dönem askeriyeyi yönetenlerin 28 Şubat'ın bir aktörü olduğu ve hatta çok fazla görünen yüzü, tetikçisi, tetikleyeni olduğu da doğrudur. Ama; asıl planlayıcısı değildir. 28 Şubat'ı tezgahlayan asıl güç; büyük sermaye ve vesayet organlarıdır. Askerin süngüsünün arkasına saklanıp kimlerin servetlerini katladıklarına bakacaksınız. Devletin hazinesinden yağmalanan 400 milyar dolara yakın para kimlerin cebine girdiyse; sorumlusu bunlardır!