Milletlerin kaderlerini değiştiren olaylar, durumlar, yenilgiler ya da zaferler vardır tarihte. Bizim de yakın tarihimizden örnekle; 15 Temmuz 2016 günü 30 Ağustos ruhunun, 9 Eylül ruhunun yeniden dirildiği ve aslında hiç kaybolmadığını dünya aleme yeniden gösterdiğimiz bir tarih. Düşünün ki; 2500 yıllık yenilmez ordumuzun komuta kademesi, korkunç bir ihanet çetesi tarafından teslim alınmıştı. Milletin seçtiği Devlet Başkanı ve ailesinin üzerine suikast timleri gönderilmiş, milletin yüz yıllık alınteri ile alınmış silah, mühimmat ve uçaklarla sivil vatandaşlar vurulmuş, Milletin Meclis'inin üzerine bombalar yağdırılmış, Türkiye sırtından hançerlenmişti. Ama güzel ülkem, neredeyse 100 yıl sonra bile hala oynanmak istenilen oyunlara karşı yine aynı inançla, aynı kanla kendi tarihini kendisinden başkasının yazmasına izin vermeyeceğini dosta düşmana ispat etti. Ordumuz içindeki vatansever subaylar, askerlerimiz, polislerimiz, cesur savcılarımız işgalcilerin ve işbirlikçilerinin yakalarına yapışmış ve bugüne kadar da asla peşlerini bırakmamıştır. O geceki kahraman şehitlerimize ve gazilerimize de minnet doluyuz.
Bu güzel ülkenin istiklal ve istikbal mücadelesinin son adıdır aynı zamanda 15 Temmuz. Bundan önceki darbelerden farklı olarak sadece siyasi iktidar değil, doğrudan millet hedef alındı. Yine bu hain işgal girişimini diğerlerinden ayıran bir özellik milletin ilk kez bir bütün halinde direnmesiydi. Medya da; bundan önceki darbelerden farklı olarak ilk kez demokrasiden, seçilmiş hükümetten yana tavrını ortaya koydu, kötü sicilini temizledi. Keza; Meclis'iyle, yargısıyla, güvenlik güçleriyle, muhalefet partileriyle bütün unsurlar da amasız, fakatsız, katıksız demokrasiden yana durdu. Bu millet, daha önce şapkasını alıp giden liderlerden çok farklı bir liderden aldığı güç ile istiklaline ve istikbaline ve demokrasiye sahip çıktı. Bizzat meydana inen, darbeye direnen Recep Tayyip Erdoğan'dan aldığı güç ile başardı birlik olmayı, canı pahasına tanklara, jetlere, bombalara vücudunu siper etmeyi. 15 Temmuz'u kısacık anlatmak gerekirse: Lider yürüdü, millet ardından yürüdü. Sınıfta kalanlar da var elbette; hain darbe gecesi sığındığı bir evde televizyon karşısında (çekinerek) darbeye karşı duran ana muhalefet lideri, darbenin üzerinden 5 gün geçmeden yaptığı "tiyatro" ve "kontrollü darbe" benzetmeleri ile hain terör örgütü FETÖ'nün söylemlerine sahip çıkıp, sözcülüğünü yaptı, yapmaya devam ediyor. Keza; ABD ve AB ülkeleri darbeye sessiz kalarak o dillerinden düşürmedikleri demokrasi sınavında sınıfta kaldılar. Türkiye, 21. Yüzyıl'ın ilk çeyreğinde neden böyle bir işgal girişimine maruz kaldı? Doğu Akdeniz'deki varlık-yokluk mücadelesi, Suriye'de yaşananlar, doğrudan Türkiye'nin geleceğini tehdit eden koridor devlet kurulma hayalleri, Türkiye'nin özellikle savaş sanayiinde yerli ve milli kaynaklara yönelmesi, ekonomisi gelişen, yükselen, büyüyen ve her şeyden önemlisi milli olan Türkiye, bozuk dünya düzenine "Dünya 5'ten büyüktür" isyanıyla kafa tutan Türkiye... İşte 15 Temmuz'un gerekçeleri bunlardır. Diğer bir ifade ve bakışla; eğer 15 Temmuz'u yapanlar ve yaptıranlar başarılı olsaydı, bugün Türkiye ne Afrin'de, ne Cerablus'ta, ne İdlib'de, ne Libya'da milli çıkarlarını koruyamayacaktı. Milli çıkarlarından geri adım attırılmış, Kıbrıs davasını kaybetmiş, ordusu hadım edilmiş, iç savaş şartlarında yaşayan, büyük devlet-büyük ekonomi hedeflerinden tamamen uzak Pakistanvari bir devlete dönüştürülecekti. 15 Temmuz'a 'tiyatro' diyenler, şuursuzluğunuzun farkında mısınız?