Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi henüz daha çok yeni sayılabilecek bir dönemde önemli sınavlardan geçti. Suriye ve sınır ötesi harekat kararlarından tutun da, Doğu Akdeniz'de alınan önlem ve adımlar, terörü artık bitirme noktasına getiren mücadele ile Kovid-19 ve bu süreçlerde ortaya çıkan onlarca kriz anlarında hızlı karar alıp uygulama sayesinde elde edilen kazanımlar, yeni sistemin getirdiği en önemli artıların çok çabuk sınanması ve sınavı da geçmesiyle sonuçlandı.
Seçim öncesinde SABAH Yazarlar Kulübü olarak Türkiye'nin 16 ilinde düzenlediğimiz panellerde ben dahil bütün yazar dostlarımın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili en fazla üzerinde durduğu özellik bu idi ve çok şükür ki aradan geçen zaman bizi ve yaptığımız yorumları doğruladı. Bugünlerde yine, eski sistemin ve eski Türkiye ezberlerinin esiri olan muhalefet partileri ve onların dışarıdaki işbirlikçileri üzerinden sistemi zorlayacak, eski ezberleri yeniden sahnelemek için bir gayret var. Hiçbir siyasal veya sosyal sebep olmaksızın daha seçimlere 3 yıl olduğu halde, erken seçim söylemleri, yargının verdiği bir hükmü yerine usulen getiren Meclis'i (2 HDP'li ve 1 CHP'linin milletvekilliğinin düşürülmesi hükmünün Genel Kurul'da okunması) faşistlikle, anti-demokratlıkla suçlamalar ve sokak eylemleri ile sistemsel bir sorun olduğu algısı yaratma gayretlerinden söz ediyorum.
24 Haziran'da hem seçimlerin hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 2. yılı doluyor. Türkiye için tarihi bir dönüm noktası sayılan bu seçimler ve yeni sistemin uygulamadaki başarısı; Türkiye'ye karşı önyargılı bakan ülkelerin bile takdirini kazanacak boyuta geldi ama ne yazık ki Millet İttifakı ortakları hala başka bir boyutta siyaset yapmaya devam ediyor.
Size tek bir şey söyleyip takdirinize bırakmak isterim: Yakın siyaset tarihimizi az çok okuyan, bilen herkesin üzerinde hemfikir olacağı bir konu; Türkiye'de ilk kez darbesiz, entrikasız, hiçbir vesayet gölgesi olmaksızın bir siyasal sistem ve anayasal değişiklik sivil irade ile yapıldı. Hem de en katıksız haliyle. Yani; demokrasilerin en somut, an katıksız iradesi olan Referandum ile, halk oylaması ile. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde, 70 yıllık çok partili dönemde ilk kez köklü bir yönetimsel değişiklik, halk istediği için gerçekleşti.
Kimse kusura bakmasın; Recep Tayyip Erdoğan ileriki tarihlerde pek çok güzel işlerle anılacak olabilir ama en çok ve en takdirle, minnetle anılacağı iş; demokrasinin hiçbir etki altında kalmadan milletin istediği şekliyle tezahürünü sağladığı için olacaktır. Zaten, her fırsatta gücünü sadece milletten aldığını ifade etmekten çekinmeyen Erdoğan'ın, sistem her tıkandığında, her kriz anında en büyük hakem olarak gördüğü halk oylaması yoluyla millete gitmesi; her krizi halk iradesiyle aşan bir siyaset modeli geliştirmesi de bundandır.
Bir yanda sadece kendisini, siyasetini veya demokrasiyi millete teslim etmekten kaçmayan bir Tayyip Erdoğan, diğer yanda da "bizi sokağa çekmek istiyorlar" diyerek sokaklarda vandallığı işaret eden, siyaset ve kader birliği yaptığı HDP ile birlikte milletin iradesinin mabedinde (TBMM Genel Kurulu'nda) millet ve devlet malına zarar verecek şekilde eylem yapmayı bir övünç nişanesi olarak ortaya koyan Kemal Kılıçdaroğlu var. Takdir sizin...
NOT: 17 Haziran Çarşamba günkü yazımızda görüşmek üzere kısa bir izin rica ediyorum sizlerden. Ş.B.