Dünya ve ardına ardına yaşanan gelişmeler baş döndüren bir hızla dönüyor bir süredir. Cumartesi günkü yazımda size, Trump'ın sözünü ettiği Ortadoğu NATO'su ile ilgili bir yazı yazacağımı söylemiştim ama dün gece yarısından sonra ilan edilen Libya ve İdlib'de ateşkes ve sonrasında neler olacağına dair konu, diğerinin önüne geçti güncellik açısından. Ne kadar süreceği şimdiden pek kestirilemese bile tarafların ateşkese razı olması, bölgemizde ve hatta dünya dengeleri açısından çok önemli. Yiğidi öldürüp hakkını yememek isteyen herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir konu eminim ki; Libya konusundaki bu gelişmede Türkiye'nin ve Başkan Erdoğan'ın yürüttüğü mekik diplomasisi ve Libya'nın BM nezdinde kabul edilen meşru hükümetin talebi doğrultusunda asker gönderme kararı, bu ateşkes ilamında çok büyük rol oynadı. Son beş günden bu yana Libya'dan gelen haberler Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne ait güçlerin sahada 15 gün öncesindeki pozisyonlarına geri dönmüş ve kapsamlı karşı saldırılar başlatmış oldukları yönündeydi. Her ne kadar bizde muhalefet asker gönderme kararı sonrasında "diplomasiye ağırlık verin" diye genel geçer laflar söylemekte ısrarlı olsa da, Türkiye'nin hem bakanlıklar düzeyinde hem de bizzat Başkan Erdoğan liderliğinde baş döndürücü bir diplomasi trafiği yürüttüğü takip eden herkes için aşikar.
Şimdi herkesin merak ettiği konu şu; Libya'da taraflarca kabul edilen ateşkes Türkiye açısından ne ifade ediyor?
Öncelikle şunu hemen ortaya koymamız gerekir ki, beşli ittifak ülkelerinin Doğu Akdeniz'de Sevilla Planı diyerek ortaya koydukları ve Türkiye'yi adeta Antalya ve İskenderun körfezlerine sıkıştırmayı öngören paylaşım, Türkiye tarafından Libya ile imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması ile etkisiz hale getirilmişti. Lakin bu anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, BAE, Mısır, Fransa ve İsrail, Hafter isimli isyancıyı kullanarak meşru hükümeti ortadan kaldırmaya ve bir oldubitti yaratmaya çalıştılar. Bu coğrafyada oldubittiler konusunda son derecede farkında olan Başkan Erdoğan, konuyu ivedilikle meclis gündemine getirdi ve Libya'ya asker gönderme kararı aldı. Kuşkusuz bu karar Türkiye'nin yürüttüğü diplomasinin bir sonuç üretmesinde en değerli katkı oldu. Zira bu coğrafyada zorlayıcı diplomasi olmaksızın birçok konuda bir arpa boyu bile yol almanın mümkün olmadığı sanırım artık muhalefetin bile farkında olduğu bir konudur diye umut etmek istiyorum.
Türkiye bu ateşkes ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne yönelik bir askeri oldu bittiye asla izin vermeyeceğini ve bu vesile ile de Mavi Vatan kapsamındaki siyasetinin bir zarar görmesine asla müsaade etmeyeceğini başta Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır, BAE eksenine net bir şekilde göstermiş oldu.
Bundan sonra Libya sorununa yönelik yapılacak siyasi müzakerelerde Türkiye'ye rağmen bir adım atılamayacağı artık net bir şekilde ortadadır. Gerek bu konuda önümüzdeki günlerde başlayacak Berlin sürecinde, gerekse farklı uluslararası zirvelerde Türkiye kendi ulusal çıkarları ve bölgenin selameti doğrultusunda Libya'da çözüme kuvvetli bir destek vermeye devam edecektir. Son sözü, anonim bir deyişle bitirelim ve Türkiye'nin özellikle son yıllarda uyguladığı etkin ve sonuç alan dış politikasının da bir kısa özeti gibi; Askeri güç olmadan uygulanan diplomasi, enstrüman olmadan yapılan müziğe benzer...