Gündemin yoğunluğunda hakettiği yeri alamadığını düşündüğüm bir konuyu bugün sizlerle paylaşmak isterim. Geçen hafta Perşembe günü Fransa'nın Nice kentinde çok önemli bir toplantı vardı. 8. Terör Mağdurları Uluslararası Kongresi...
35 ülkeden 700'ün üzerinde terör mağduru insanın biraraya geldiği ve yaşadıklarını anlattığı çok özel bir platformdu. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın koordinasyonunda Türkiye'den de 3 katılımcının konuşmacı olarak yeraldığı bu kongrede pek çok ilki de yaşadık. 3 ayrı terör örgütünün saldırılarıyla mağdur olmuş kişi ve yakınlarının konuştuğu platformda; 11 Ekim 2019'da Nusaybin'de PKKYPG'nin roket saldırısında babasını kaybeden TRT Kürdi muhabiri meslektaşımız ve aynı zamanda terör mağduru Gülay Demir, 15 Temmuz darbe kalkışmasında TRT Genel Müdürlüğü'ndeki baskında ağır yaralanan gazi Polis Başmüfettişi Asım Bulat ve 1 Ocak 2017 tarihinde terör örgütü DEAŞ'ın düzenlediği İstanbul'da Reina saldırısında yaralanan Deniz Çeliker'in anne ve babası Bahar ve Muhsin Çeliker, yaşadıkları acıları ve mağduriyetlerini anlattılar.
Terör örgütü PKKYPG'yi terör örgütü saymayan, teröristleri Elize Sarayı'nda ağırlayan Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un evsahipliğinde Fransa'da gerçekleşen uluslararası terör kongresinde, herkesin gözleri önünde ve canlı yayında PKKYPG dahil, FETÖ ve Deaş teröristlerinin yaptıklarını bizzat yaşayanların ağzından anlatmak ve bütün dünyaya duyurmak; bence iletişim alanında en etkili propagandalardan biri. Tıpkı; Başkan Erdoğan'ın, ABD Başkanı Trump ile görüşmesinde canlı yayında Türkiye'ye muhalif senatörlere ismi ne olursa olsun PKK-YPG-FETÖ-DEAŞ hepsinin terör örgütü olduğunu anlatması gibi; son dönemde iletişim adına çok önemli bulduğum bir açılımdı bu da. Her iki toplantıda da, terörün dilidini- uyruğu-milleti olmadığı, hiçbir örgüte ayrımcılık uygulanmaması gerektiği ve hiçbir terör örgütünün meşru görülemeyeceğinin altı çizildi.
Son dönemde dünyanın genelinde ve özelde Türkiye adına artan terör tehditleri, nereden, hangi örgütten gelirse gelsin kabul edilemez. Ve bu artan tehdit, ülkeler arası işbirliğinin de önemini arttırdı. Uluslararası topluluğun, terör tehdidine karşı farkındalığını arttırmaya yarayan bu tür etkinlik ve uluslararası toplantılarda bu yönde propagandanın, milyonlarca dolarlık faaliyetten daha etkili olacağı çok açık. Bu yöndeki faaliyetlerin artması ve bununla birlikte sadece iktidar partisinin değil, parlamento çatısı altındaki partilerin milletvekillerinden oluşacak heyetlerin, yurt dışında Türkiye'nin haklılığını anlatması etkin bir lobi çalışması olacaktır.
Önümüzde 3-4 Aralık tarihlerinde Londra'da NATO Liderler Zirvesi yapılacak. Başkan Erdoğan'ın da katılacağı zirve için çok önemli bir çalışma yapılıyor. NATO liderleri ve heyetlerine verilmek üzere, Trump'a ve ABD'li senatörlere sunulan Terör Kitabı dosyasının bir benzeri, yaklaşık 100 sayfalık belge ve bilgilerden oluşan dosya hazırlanıyor. Dünyadaki düşünce kuruluşları ile birlikte SETA'nın da yer alacağı yan etkinliklerde paneller, konferanslar yoluyla Türkiye'nin tezleri de anlatılacak. Özetle; bazen sadece haklı olmak yetmez. Bu haklılığını doğru zamanda, doğru yöntemle, yılmadan anlatmak da gerekir...