Dünya da, Türkiye de tarihi bir dönemden geçiyor. Özellikle Orta Doğu ağırlıklı bu süreç aslında hiç de yeni değil. Üç büyük dinin ve pek çok uygarlığın doğum yeri olan Orta Doğu, binlerce yıldır pek çok savaşa, pek çok göçe evsahipliği yaptı. Bazen köprü görevini gördü bazen çatışmanın sebebi ve odağı oldu.
Prof. Doktor Mehmet Şahin'in 700 sayfayı aşkın yeni kitabı Orta Doğu, bölgedeki dengeleri anlamak adına çok başarılı bir başvuru kitabı olmuş. Önsözünde şöyle diyor Mehmet Şahin: "Bölgede tarih hızla akmaktadır. İttifaklar ve oluşumlar hızla değişebilmektedir. Siyasi Türbülansın şiddetli olduğu ve uzun sürdüğü dönemlerde kalıcı ittifaklara güven azalmakta, bunun yerine kısa ittifaklara daha fazla başvurulmaktadır. Bu ittifaklar devlet içi, bölgesel ve küresel anlamda kendini gösteriyor."
Aslında bu sözler; Türkiye'nin özellikle son 10 yıldır uyguladığı tek kutuplu, tek ittifaka dayalı dış politika yerine, çok kutuplu ve çoklu ve değişen ittifaklara dayalı uluslararası ilişkileri neden tercih ettiğini de daha açıklar belki. Nitekim; ezeli ve ebedi hem düşman hem rakip olan iki ülke ABD ve Rusya'nın, terazinin iki kefesinde iki ayrı denge ve güç unsuru olduğu Suriye'de; beş gün içinde Türkiye'nin tezlerini kabul eden iki ülke haline gelmesinin tek yolu da buydu.
Artık bir tekerleme gibi oldu ama hem sahada hem masada destan yazan, Başkan Erdoğan'ın güçlü liderlik becerisi ve devlet tecrübesiyle gelinen bu noktayı görmezden gelenin dili lal, kulağı sağırdır. Ya da başka bir hesabı vardır.
Dile kolay, bin yıldır yaşıyoruz bu topraklar üzerinde. Asırlar süren Osmanlı'dan sonra bir devlet kurduk yine bu topraklarda. 96 yıl önce kurduğumuz bu devlete Türkiye Cumhuriyeti Devleti dedik. Henüz genç sayılsa da, destansı bir hikayesi vardır Cumhuriyetin. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun parça parça edildiği dönemdir kurtuluş hikayesinin başlangıcı. Bin yıllık Türk yurdunun tapusu talep edildi bizden, hem de hiç utanmadan, sıkılmadan...
"Aldığımız fiyata veririz" dedik onlara. Aldığımız fiyat da; bin yıldır döktüğümüz kanın bedeliydi. Ama bu kanı ödeyecek ne para ne de bedel vardı. Biliyorduk ki; bu toprakları vatan yapmak için bizim ödediğimiz bedeli, hiçbir Allah'ın kulu, hiçbir millet ödeyemezdi. Nitekim ödeyemediler de...
O yoksul, yıkık Anadolu, bütün varını yoğunu döktü ortaya. Bir Kurtuluş Savaşı verdik biz. Bu devlet; babadan oğula geçen bir yapıdan, milletin egemenliğine dayalı Cumhuriyet iradesine geçti. Ve, bu devlet için tam bağımsızlık temel kavramı, milletin de karakteriydi.
96 yıllık Cumhuriyet tarihimiz, aynı zamanda gurur verici kazanımların da tarihi. Bir lokma ekmeğe muhtaç iken, şimdi dünyanın ilk 16 ekonomisinden birisiyiz. Tek bir üniversiteden yüzlerce üniversitesi olan bir ülke olduk. Millet olarak çok zor günlerden geçtik, hala geçiyoruz. Milli birlik ve beraberliğimize kasteden iç ve dış düşmanlar hala var. Ama, bu zor günlerde kenetlendiğimizde bize hiçbir şey olmadığını her defasında görüyoruz. Onlarca yıl önce büyük önder Atatürk, bu milletle imkansızı başardı. Bugün bile bize "hasta adam" muamelesi yapmaya kalkanlara en güzel cevabı birlik olduğumuzda tokat gibi verdik, veriyoruz. Başkan Erdoğan'ın güçlü liderliğinde, siyasetteki güçlü ittifak ile ve milletin desteği ile bu tuzakları aşmaya devam ediyoruz. Dün, 96. Yılını idrak ettiğimiz Türk'ün büyük bayramı Cumhuriyet Bayramı, hepimize kutlu olsun...