Devlet yönetiminde duygusallığa yer yok. Devlet, akılla yönetilir. Ebedi düşmanlık olmayacağı gibi ebedi dostluk da olmaz. ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shannahan'ın mektubu geldiğinden bu yana; yazılanların, konuşulanların ve söylentilerin çoğunluğuna uymaya kalksanız; 3. Dünya Savaşı'nı çıkarmamız lazım. Elbette tepki verilecek, elbette yazılanlara bir cevap verilecek. Muhatap olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da gereğini yaptı zaten. Ama sözde ulusalcı çevrelere baksanız (mektupta yazılanlara memnuniyetlerini saklamaya bile gerek duymaksızın) kan dökmeden bu iş temizlenmeyecek!
Şunu hatırlatmanın tam da zamanı sanırım; Biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak son 17 yıldır diklenmeden dik durmayı, kendi çıkarımız ve kendi eksenimizde dış politikayı yönetmeyi ve yönlendirmeyi şiar edindik. Bizim önceliğimiz elbette kendi savunmamız. Birilerini çok rahatsız ettiğimiz kesin; Doğu Akdeniz'de kendi petrolümüzü arama gücüne gelmemiz elbette birilerini rahatsız ediyor. Ve yine kendi savunma şemsiyemizi kuracak duruma gelmemiz de birilerini çok rahatsız ediyor. Yazılarımda sıklıkla değiniyorum; artık başkalarının kurduğu masalarda yer verilirse oturan bir Türkiye değil, kendi masasını kuran ve bu masada kimlerin oturacağına ve hatta kimin nereye oturacağına karar veren bir Türkiye elbette birilerini çok ama çok rahatsız ediyor.
Bir önceki yazımızda milli meseleler olduğunda ideoloji veya parti ayrımı olmaması gerektiğinden söz etmiştik. Tekrarlamakta fayda var; olaya S-400 veya F-35 tartışması diye değil; milli mesele olarak bakmak gerektiği çok açık. Karşımızda; Başkan ve devlet yönetiminde çift başlı bir görüntü çizen bir ABD var. Sadece bununla da değil; özellikle bölgemizde ve komşularımızla ilişkilerinde son derece tutarsız bir ABD Başkanı profili var. Ticaret savaşları üzerinden yeni dünya düzenini kurgulamaya çalışan, bu bağlamda AB ülkelerine ayar veren, Rusya'dan doğalgaz alımına tepki gösteren, İran'a ambargo dayatmasını yapan, silah ticaretinde tekel durumunu bozmamak üzere gayret gösteren ABD ve Başkanı'nın bu tutumu, saldırganlıklarının da sebebini ortaya koyuyor zaten.
İşte böyle bir ortamda bugün ve ay sonunda 2 önemli zirveye katılıyor Başkan Erdoğan. Tacikistan'da Türkiye ile birlikte Rusya, Çin, İran ve Filistin'in de katılacağı Asya Zirvesi'ndeki, Başkan Erdoğan'ın çok kritik ikili görüşmelerinden söz ediyorum. S-400 ve İdlib gündemli Putin ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani görüşmeleri; 26-28 Haziran'da Japonya'daki G-20 Zirvesi'nde gerçekleşmesi kararlaştırılan Trump görüşmesi öncesinde stratejik bir üstünlük de demek aynı zamanda.
Dünyada devletlerarası ilişkilere her ne kadar küresel boyutta bakılsa da; bölgesel güç olma veya bölgesel işbirliklerinin belirleyici olduğunu da kabul etmek gerek. Başkan Erdoğan'ın ısrarla söylediği ve artık kabul ettirdiği "Dünya 5'ten Büyüktür" sözünün bir karşılığı da bu zaten. Sözün özü; ortada elbette bir sorun var. Ama önemli olan bu sorunu çözüm yönünde irade ortaya koymanız. Çok şükür ki; bu irade ve özgüven bizde yeterince var...