İkindinin son demleriydi, yani, henüz akşam olmamıştı. Rahmetli Akif Emre telefonla evi aramış, beni sormuştu.
Çok yorgundum, biraz dinleneyim düşüncesiyle başımı yastığa koyar koymaz sızmıştım.
Büyük oğlum "Babam uyuyor!.." cevabını verince, Akif abim, "Köprüde bir hareketlilik var, babanı uyandır..." demişti.
Oğlum "Köprüde hareketlilik..." ifadesine hiçbir anlam yüklemediği için kendisine söyleneni gayet sakin bir şekilde aktarmıştı.
Yatağımdan şöyle bir doğrulmuş ve "Fetullahçılar galiba darbe yapıyor..." demiştim.
Oğlum büyüyen gözlerle bakakalmıştı... Hiçbir şeye bakmadan, hiç kimseye sormadan, dahası uykudan uyanır uyanmaz (sanki rüyada görmüşçesine) şappadak böylesi bir tahminde bulunmama şaşırmıştı.
Ki, verdiği haber sadece "Köprüde bir hareketlilik var" demekten ibaretti.
Hangi köprü olduğu bile belirtilmiş değildi.
Ne ki köprüyü tahmin etmek güç değildi. Akif abimin çalıştığı işyeri o zamanki adıyla Boğaziçi Köprüsü'ne göz mesafesindeydi. Demek gördüğünü söylüyordu.
Peki "hareketlilik" dediği ne menem bir şeydi?
Onu da tahmin etmek zor değildi. Her şeyden evvel Akif Emre'nin herhangi bir "hareketlilik" üzerine aramayacağını çok iyi biliyordum.
En önemlisi de Fetullahçı yazarçizerler, eline iyi kâğıt geçince kuyruğunu sallayan poker oynayan köpek misali sağda solda coşuyorlardı.
O kadar ki, "Fetullah'ın kapatma liberalleri" gündüz gözüyle televizyonlarda "Yine yeşillendi fındık dalları..." şarkıları söylüyorlardı.
Hülasa, darbe yapacakları herkese malum sır mesabesindeydi.
Sanılanın aksine en güçlü oldukları yer de TSK'ydı. "Yolsuzluk susturuculu yargı darbe teşebbüsü" dâhil her yolu denemişler, geriye tanklı, savaş uçaklı müdahale kalmıştı.
Şükür ki şükür bu aziz millet çıplak elleriyle tanklara karşı direnerek "işgal ordularına denk bu hayâsız akına" geçit vermedi.
Fetullahçılar eliyle vatanlarının saldırıya uğradığını fehmetmekte kimsenin güçlük çekmemesi, 17-25 Aralık 2013'ten itibaren Fetullahçı çetenin ne yapmaya çalıştığı konusunda aydınlanmalarından kaynaklanıyordu.
Hakkını teslim edelim; Turkuvaz Medya söz konusu aydınlanmada öncü rol oynamıştır. (Bunun için de sistemli bir saldırıya maruz kalmıştır.)
O gece meydanlara çıkan hiç kimse vatanını savunmak için zerre miskali tereddüt etmedi.
Yeri gelmişken şuncağızı da söylemeden geçmeyeyim: "Demokrasi şehidi" deniyor ama o gece meydanlara "demokrasi" için değil, vatanımız işgale uğratılmasın diye çıkıldı. Tamam, uluslararası toplum için "demokrasi şehidi" gibi ifadeler iletişim stratejisi bakımından anlamlı olabilir. Lakin "vatan savunmasından" öncelikli hiçbir şey olamaz.
Aynı şekilde, seküler kesimlerden destek almak için serdedilen "Fetullah Amerika'dan Türkiye'ye, Humeyni'nin İran'a dönüşü gibi dönecekti..." lakırdıları da hilafı hakikattir.
Tahran'da milyonların karşıladığı Humeyni'ye muazzam bir halk desteği vardı. Daha da önemlisi Humeyni ve devrimi ABD tarafından şeytanlaştırılırken, Fetullah himaye ediliyor hâlâ. Neyse...
O gece bu aziz millet büyük bir imanla meydanlara çıktı. Ölenlerimiz şehit, kalanlarımız gazi oldular. Bu direnişin işaret fişeğini "ölümüne" atan da zafere ulaştıran da Cumhurbaşkanı Erdoğan'dır...
15 Temmuz direnişinden sonra ganimet peşinde koşan mürailerin, bu soylu direnişe gölge düşüren müptezellerin kazandıkları dünyalıklar nedeniyle vay hâllerine!