Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Kafayı onlara mı takalım?

Sesli dinlemek için tıklayınız.

"İran İslam Devrimi" 1979'da gerçekleştiğinde "sömürge aydınlarımız" pek sevinmişlerdi.
Şaştınız mı?
Şaşmayın, "devrim yanlısı" oldukları için değil; tam aksine, devrimden de Humeyni'den de nefret ediyorlardı.
Hatta, "devrim" Türkiye'ye sıçramasın diye azami önlem alınmasını istiyorlardı.
Önlem ne ki, İran'ı şeytanlaştırmak için matine-suare faaliyet gösteriyorlardı.
Bunda da epey başarılı olmuşlardı. Mesela, Uğur Mumcu katledilir katledilmez "Mollalar İran'a" sloganları atılması mahut faaliyetlerinin ürünleri arasındaydı.
Hülasa, Şah'ın hükümferma olduğu dönemde İran diye bir problemleri yoktu. Ne zaman ki İran devrim yaparak ABD'nin kontrolünden çıktı, düşman kesildiler.
Diyeceksiniz ki, madem öyle "devrime" neden sevinsinler?
Çünkü, ABD, "ileri karakolu" mesabesindeki Şah dönemi İran'ını kaybedince, Türkiye'nin "değerinin" artacağını düşünmüşlerdi.
Hiç unutmam:
"Soğuk savaş" sona erdiğinde de "NATO üyesi olmamızdan kaynaklanan değerimizi kaybedeceğiz..." şeklinde panik yapan arkadaşlarını, "Merak etmeyin, İran'a karşı kullanılma değerimiz var..." yollu teselli etmişlerdi.

***


İşbu sömürge aydınlarına göre "devrim" sonucunda İran'ın terk ettiği ABD jandarmalığı görevi de bize kalacaktı.
Böylece ABD'nin gözüne iyice girecek, ne kadar kıymetli olduğumuzu kanıtlayacaktık.
Ne kadar onursuzca değil mi?
Düşünsenize: Esir kampından özgür ruhlu biri zincirlerini kırıp kaçıyor, diğer esirler kaçan arkadaşlarının sayesinde efendilerinin gözünde kazanacakları değerin peşine düşüyorlar! Bunun için de özgürlük yolunu tercih eden arkadaşlarına karşı düşman kesiliyorlar.
Zilletin sonu yoktur.
Türkiye'ye ABD çıkarları uğruna Rusya'yı "dengeleme" görevi biçmek de zilletten beri değildir.

***

Biliyorum, dış ilişkiler doğası itibarıyla pragmatiktir, fazla ilke kaldırmaz. Belirleyici olan karşılıklı çıkar ilişkisidir.
Yine biliyorum, zilletten uzak durmak gerek ama dış ilişkilerde romantizme yer yoktur.
Lakin asıl romantik olan, Türkiye'nin parçalanmayı göze almadan ABD'nin gözüne girme şansının artık kalmadığını görmemektir...
ABD'yle sorunlu olan ülkelere gelince salim arkadaşlar kaptırıp gidiyorlar.
İran mı dediniz? Hep sırtımızdan hançerlemiştir. Çin mi dediniz? Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yaptıklarını affedemeyiz. Rusya mı dediniz? Moskof mezalimini unutamayız...
Ne yapalım peki?
Birkaç gün evvel PKK ile uçaksavar ve zırhlı muharebe araçlarıyla Kamışlı'da tatbikat yapan ve KKTC'de yol yapımına müdahale eden BM Barış Gücü askerlerini arkalarcasına donanmasını Limasol'a gönderen ABD dururken...
KKTC'yi kınayacak BMGK tasarısını veto eden Rusya'ya mı kafayı takalım?

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA