Demokrasi iyi güzel hoş da kapitalist dünya sisteminin "suç ortağı" olmaklığına ne diyeceğiz, bilemiyorum.
Zaten suç ortaklığını bihakkın yerine getirmediği ülkeler ne yaparlarsa yapsınlar, "demokrat" olarak akredite edilmiyor.
Sonuç itibarıyla...
Muktedir dünya sisteminin "fermanına" göre Batı külliyen demokrat, Doğu antidemokrat addediliyor.
Hâliyle, halkımızın Doğu'ya nazaran Batı'yı tercih etmesi beklenir değil mi? Oysa Metropoll'ün araştırması tam tersini gösteriyor.
Halkımız demokrasiyi umursamadığı veya benimsemediği için mi böyle? Elbette hayır... Her şeyden evvel, mezkûr tercihte belirleyici olan, ülkelerin "demokratlığından" ziyade dış ilişkilerindeki tavırlarıdır. Tahakküm ve sömürüden mi yanalar, yoksa karşılıklı saygıdan yana mı?
Ayrıca, halkımızın çoğu emperyalistlerin demokrasiyi kültürel ve siyasi tahakküm için araçsallaştırdığının farkında.
***
Söz konusu ankette, "Türkiye dış ilişkilerde ABD ve AB'ye mi yoksa Rusya ve Çin'e mi öncelik vermelidir?" sorusuna verilen cevabın partilere göre dağılımı bir hayli ilginç.***
Türkiye'de Allah, Kitap, Peygamber diyenin "gerici" ilan edildiği dönemler oldu.
Bu yüzden olsa gerek ilk dönem Yeşilçam Sineması'nda Allah yerine Tanrı demeye özen gösterildi. Allah sadece (Hıristiyanlıktaki teslis inancını anıştırırcasına) "Allah baba" derken rahatlıkla terennüm edilirdi.
Attila İlhan bir defasında şöyle demişti: "En aklı başında sandığımız 'ilerici' yazar, 'aydınlanma'yı öne çıkarıp, ülkenin geçmişini 'gericilik' diye karaladı mı, tarihi misyonunu yerine getirdiğini sanıyor... Öyleyse, niye aynı şeyi, kendine örnek aldığı 'aydınlanmış' Batılı ülkeler yapmıyorlar? Niye Fransa'da 15. yüzyıl şairleri ya da 16. yüzyıl 'mütefekkirleri' (Katoliğin domuzu da olsa) hatırlanıyor da, senin ülkende İmam Gazalî'den, Nâsırüddin-i Tûsi'den, Ahmet Yesevî'den ya da Kâtip Çelebi ve Pirî Reis'ten bahsedersen 'gerici' oluyorsun?.."
Attila İlhan ecnebi kültürünün Türkiye'deki acenteliğini yapmayı marifet bilen aydınları "komprador ilerici" tesmiye etmişti.
Perinçek çok daha devrimci bir çıkışla, Batıcılara daha doğrusu Atlantik sisteminden yana olanlara "gerici" diyor...
Yalçın Küçük mü demişti; "Tevfik Fikret'i verelim, Mehmet Akif'i alalım" diye.
Mehmet Akif'i vermediğimiz gibi Nâzım Hikmet'i de Amerikan bayrağının altında yatan Can Dündar gibi gericilere bırakacak değiliz.
Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa İlker Yücel, "FETÖ'nün ekmeğine yağ sürmeyin" başlıklı yazım üzerine, "Tuna, Aydınlıkçıları yani bizi eleştiriyor. 'Tüm tarikat ve cemaatleri hedef almak antiemperyalist mücadeleye zarar verir' fikrini esas alıyor. Önemli bir tartışma. Derinleştirelim bu konuyu" demiş.
Evet, derinleştirelim. Hatta işin içine "gerici/ilerici" kavramlarını da katalım ki daha kompakt olsun.
Bu vesileyle, Kurtuluş Savaşı'mıza omuz vermek için Libya'dan koşup gelen Senusi tarikatının şeyhi Ahmet Senusi'yi de yâd etmiş oluruz.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz