Bazen mevkimakam, bazen para-pul, bazen de kaba kuvvetten kaynaklanan güç çoğu insanı zehirler.
Lakin asıl tehlike, "güç sahiplerinin" zehirlenmesinden ziyade güce maruz kalanların laçkalaşma ihtimalidir.
Neden mi?
Her şeyden evvel güç sahipleri sınırlıdır. Ayrıca güce maruz kalanların laçkalaşması, güç sahiplerini daha da azdırır.
Unutmayalım, insanın kalitesi güçle kurduğu ilişkiden belli olur.
Bundan sebep "eleştirel mesafenin" hayati önemi haiz olduğunu her fırsatta dile getirmeye çalıştım.
Zira, insanoğlu bir kez laçkalaşmaya görsün bir daha iflah olmaz.
Kabul etmek gerekir ki güçle kurduğu ilişki her "iktidarı" az veya çok yıpratır. (AK Parti'nin en büyük şansı, hiçbir makamın iğvasına aldanmayacak kadar dirayetli bir liderinin olmasıdır.)
Gelgelelim...
Uzun yıllar iktidarda kalmanın sonucunda yıpranmak anlaşılır bir şeydir. Türkiye'de muhalefet durduğu yerde yıpranıyor, onu ne yapacağız!..
Yıpranmaktan da öte, kirleniyor. Sadece partileri veya particilikleriyle değil, medyasıyla da!
Kılıçdaroğlu, "Ben kimin nereden, ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum..." deyince bir kısım muhalif gazeteci adeta panik atak geçirdi. (Aralarında ünlü bir filozofun "Maaşı namusu kadar olan gazeteciler" sözünü matine-suare terennüm edenler de vardı.)
Soner Yalçın arkadaşımızın sahibi olduğu ODATV, Kılıçdaroğlu'nu "besleme gazetecileri" açıklamaya davet edince kabak başlarında patladı.
Zira, Kılıçdaroğlu Cumhuriyet'ten güvenilmez bir çocuğun sorusuna verdiği cevapta Soner'in avuruna zavuruna bakmadı: "Odatv'nin geliri nereden onu sorun. Odatv'den Barışlar niye ayrıldı? (...) Ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz. Eskiden Odatv'yi izlerdim, yaklaşık 6 aydır siteyi bile açmıyorum. Çünkü güvenmiyorum..."
Soner Yalçın da keyif bağışlamadı.
Vaktiyle nesep bulmak gayretiyle Horasan'lara uzandığı, Nasreddin Hoca'ya torun yaptığı ve "Seyit" unvanını layık gördüğü CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu "dedikoducu yaşlı teyzelere" benzetti.
Bununla da kalmadı, "Soru sormayı bırak, belge açıkla..." dedi.
Gülmeyin, şaka yapmıyorum. İddiasını kanıtlaması için Kılıçdaroğlu'ndan gündüz gözüyle "belge" istedi.
Soner Bey kardeşim yanlış yapıyorsun. Belge olmadığını sen kanıtlayacaksın, Kılıçdaroğlu değil.
Şaştın mı?
Bir defasında, Erdoğan'ın İsviçre bankalarında hesabı olduğunu iddia etmişti. Erdoğan da "Hesabım olduğunu kanıtla, hepsi senin olsun" diye rest çekmiş, "İddianı ispatlayamazsan müfterisin, şerefsizsin..." demişti.
Kılıçdaroğlu buna mukabil, "Madem öyle, Erdoğan İsviçre bankalarında hesabı olmadığını kanıtlasın..." demişti.
Hatırladın değil mi Soner?
İçinizden bir Allah kulu çıkıp da "İddia sahibi sensin, saçmalama..." demedi.
Kusura bakmayın ama Kılıçdaroğlu'na müstahaksınız.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz