Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Keşke lisan bilmeseydi

İngiliz istihbarat raporuna göre Enver Paşa'nın masasında her daim Napolyon'un heykeli dururmuş.
Dahası, kendisini "Napolyon'un reenkarnasyonu" olarak görürmüş.
Evet, çok enteresan!
İngilizlerin kendileriyle ölümüne savaşan Enver Paşa'yı sevmedikleri herkesin malumu. Haliyle istihbarat raporları objektif olmayabilir.
Lakin, Aydınlık gazetesinden söz konusu haberi okuyunca, merhum üstadımız Sezai Karakoç'tan bizzat dinlediğim, Enver Paşa hakkındaki şu sözü aklıma geldi:
"Mecali kalmamış Osmanlı'nın Napolyon'u olmak istemişti..."
Elbette "Napolyon'un reenkarnasyonuyla" aynı şey değil ama anakronik olduğunun da göstergesi.
Enver Paşa hırslı, idealleri uğruna gözünü kırpmadan ölümlerin üzerine yürüyecek kadar gözü pek, namuslu ve ahlaklı bir kahramandı.
En büyük kusuru, maceraperest demeyeyim de, ölçüsüz olmasıydı.
"Hasta adam" tesmiye edilen Osmanlı'yı yeniden o ihtişamlı günlerine döndürme aşkı, dönemin koşullarını analiz etme yeteneğini hepten köreltmişti.
Fakat asla ve kat'a hain değildi, inanmış bir adamdı.
Sürgünde arkadaşlarıyla çıkardığı "Liva el-İslâm" dergisinin 1 Haziran 1921 tarihli 6'ncı sayısında şöyle yazmıştı: "İlk 1908 ihtilalinden evvel ve inkılapta ve onu müteakiben Trablusgarb'da ve Balkan Harbi'nde, Harb-i Umumi'de takip ettiğim fikir ne ise bugün de odur. Bu da pek basittir. Avrupa ve Amerika'nın işletilen amelesinden ziyade sıkılan, canı çıkarılırcasına işlettirilen esir şarkın içinde; bütün Avrupa nüfusuna muadil olan dört yüz milyonluk İslam'ı kurtarmak için bu kitleyi harekete getirmektir..."
Mezkûr derginin 8'inci sayısında ise şu muhasebeyi yapar:
"Son zamanlarda moda diye Avrupa'nın (...) milliyet modasını da kendimize zarar verip vermeyeceğini düşünmeyerek, Avrupalıların bize sokmak istedikleri şekilde almaya başlayanlarımız görüldü. Bugün İslam ailesini teşkil eden muhtelif anasırın bulunduğu vaziyetleri düşünmeyerek adeta yekdiğerine hasım olurcasına Harb-i Umumi esnasında birer müstakil Türklük, Araplık, ilh, cereyanı çıkarıldı (...) Ey Müslüman Milletler! Artık uyanınız! Avrupalıların söyleye söyleye sizi de fenalığına inandırmaya çalıştığı Müslümanlığınızdan korkmayınız (...) İslam binasını çürütmeye çalışan emperyalistlere karşı durunuz..."
Tarihi kişiliklere hayranlık duymak veya sevmek, içinde bulundukları koşulları görmezden gelmeye neden oluyorsa, uzak durmak daha evladır.
Enver Paşa, İlber Ortaylı kıstaslarına göre de, kültürlü bir insandı. Almanca, Fransızca, Rusça ve Farsça bilirdi.
Gelgelelim, 4 lisanda da yeterince feraset sahibi değildi. Keşke hiçbir lisan bilmeseydi de adamakıllı feraset sahibi olsaydı. Mesela, 1. Dünya Savaşı'nda hesap hatası yapmasaydı veya Almanlara haddinden fazla angaje olmasaydı... Almanca bilmeseydi belki de Almanlarla bu denli yarenlik yapmazdı. Sonradan ne kadar güvenilmez olduklarını gördü ve yazdı ama iş işten çoktan geçtikten sonra.
Enver Paşa'nın Napolyon olmak istemesinde, Bulgaristan zaferinin ardından etrafını çevreleyen tufeyli takımının fişteklemesinin de muhakkak etkisi vardır.
Oysa her dönemi kendi şartları içinde değerlendirmek gerekir.
Bu nedenle Abdülhamid ve Mustafa Kemal analojileri de felaket yanıltıcı ve tehlikelidir.
Tarihte yaşamıyoruz.
Tarihi anlamaya çalışmak ayrı, tarihe hamasetle çakılmak ayrıdır.
Sersem sepet anakronizmin kimseye hayrı olmaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA