Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

‘Siyasi sürtük’

Güney sınırımızda 17 bin küsur hektarlık tarıma elverişli alanın mayınla döşenmiş olduğunu kamuoyu 2009'da öğrendi.
Yani, Suriye sınırımıza 1950'lerde döşenen mayınların varlığından yaklaşık 60 yıl sonra haberdar olduk.
Birdenbire Türkiye'nin gündemine getirilmişti...
Hayır, şimdiki gibi kıtlıktan bahseden de yoktu. Yine de onca verimli arazi neden atıl kalsın düşüncesiyle herkes hayra yordu.
Önce "Mayın haritası yok" denildi, sonra da TSK'nın elinde bu mayınları çıkartacak teçhizatın olmadığı dile getirildi.
Kimsecikler gizli bir planın devreye sokulduğundan kuşkulanmadı.
Ne zamanki mayınları patlatmak karşılığında bu arazilerin 40 yıllığına İsrail'e verileceği konuşulmaya başlandı, tek tük sorgulayanlar çıktı. O da İsrail'in tescilli "olağan şüpheli" olmaklığı bakımından.
Sonra ne mi oldu?
FETÖ'nün Zaman gazetesi dış politika yazarları durduk yere Suriye'yi hedefe koymaya başladılar. Ne zaman mı? Henüz Arap Baharı adını verdikleri "operasyon" (nedense) BAE veya Suudi Arabistan gibi ülkeleri pas geçerek, petrol kuyusu açar gibi Suriye'de "demokrasi üretme" sevdasına başlamadan bir yıl önce.
Ardından da Davutoğlu'nun "stratejik derinlikli" dış politikası arzı endam etti.
Sonra mı?.. Suriye sorununun komplikasyonlarını hep birlikte yaşıyoruz işte
Bugünden bakınca, mayın temizleme muhabbetinin hiç de masum olmadığını görüyoruz. (Suriye'nin "tuzak" olduğunu merhum üstadımız Sezai Karakoç ve Akif Emre'yle birlikte 2012'den itibaren dile getirdim. Karşılığında da Davutoğlu'nun profesyonel "yandaşlarının" hakaret ve tehditlerine maruz kaldım. Bu yazıdan sonra da kendilerine yakışanı yapacaklardır.)
Demem o ki, son günlerde göçmenler üzerinden yapılanlar, 2009'da mayın temizlemeyle başlayan sinsi planın son aşaması mesabesindedir.
Herkes agâh olsun, bunun sonu toplumsal afettir.

***


Peki, Suriye'yi başımıza bela eden Davutoğlu ne yapıyor?
Ne yapacak, göçmen sorununun iktidara vereceğini umduğu zarardan kazanacağı "hasılatı" bekliyor.
Bunun için de siyasi kariyerini borçlu olduğu Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a "saygısızlık" yarışında rol kapmaya çalışıyor.
Şu ettiği lafa bakın: "Edep ya hu! Sen bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak nasıl kendi vatandaşına hakaret edebilirsin? Hadi ilim, irfan eksik diyelim; bizim inancımızın temeli nezakettir, nezaket!.."
Sayın Davutoğlu, "Köprüye eşinin adını versin, millet üzerinden geçsin" şeklinde bir haysiyetsizliğe maruz kalsaydı nasıl bir "nezaket" gösterirdi, bilmiyorum.
Benim bildiğim şudur: Bolu'da Tanju Özcan'ın "halkına sürtük" diyerek yaptığı zavallı çarpıtmanın aynısını Davutoğlu da "vatandaşa hakaret" diyerek yapıyor.
Sizin anlayacağınız, biz ondan Yunanistan'daki üsler veya NATO hususunda açıklama beklerken, o Tanju Özcan'la "çarpıtma" yarışına giriyor!..
Davutoğlu'nu incitmek istemem. Gerçi Tanju Özcan ile aynı cümle içinde yer vermem yeterince incitici olmuştur.
Başkan Erdoğan, eşkıya ve terörist olarak nitelendirdiği, caminin içinde bira içip etrafı pisletenlere "sürtük" dedi. Gezi'de vandallık yapmayan hiç kimsenin üzerine alınacağı bir durum yok.
Ne yani, müstevlilere kuyruk sallayan söz konusu vandallara, Necip Fazıl'ın "fikir fahişesi" ifadesinden mülhem "siyasi sürtük" deseydi...
"Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanı'mız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak..." şeklindeki sözlerini hatırlatıp, "Efendim size siyasi sürtük diyor" yollu çarpıtanlara, "Ne alakası var kardeşim, ben vandallık mı yaptım, camide içki mi içtim?" demeyecek, üzerine mi alınacaktı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA