Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SALİH TUNA

Pespaye

Sesli dinlemek için tıklayınız.

Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi'nin 1988'de İngiltere'de yayımlanan "Şeytan Ayetleri" romanı 1993'te (tarihe dikkat isterim) Türkçe'ye çevrileceği ilan edildiğinde kıyametler kopmuştu.
Hiç unutmam, sıra dışı çevirmen ve şair Can Yücel o günlerde kendinden beklenmeyen çok ilginç bir tepki göstermişti.
Ümit Özdağ'ın "Ben finanse ettim" dediği "Sessiz İstila" adlı "filmi" izleyince bu tepki aklıma geldi.
Neden mi?
Anlatacağım. Lakin öncelikle 1993 yılına neden dikkat istediğimi vuzuha kavuşturayım.
Kimilerinin "örtük darbe süreci" tesmiye ettiği bu çok karanlık yılda, MOSSAD'ın PKK bağlantılarını deşifre eden Uğur Mumcu katledildi. İsrail Büyükelçisi, "Öldürülmekten korkmuyor musunuz?" dedikten tam 16 gün sonra.
Fakat günümüz muhaliflerinin o dönemdeki izdüşümleri hemencecik İran'ı suçlu ilan etmişlerdi. Hatta, Mecidiyeköy'de, "Mollalar İran'a!" sloganları atmışlardı.
Uğur Mumcu cinayeti toplumsal fay hatlarının korkunç bir şekilde yırtılmasının miladıydı.
Devam edelim:
Eşref Bitlis'in uçağı 93'te düştü. PKK, Başbağlar katliamını 93'te yaptı. Bingöl-Elazığ karayolunda 33 askerimiz 93'te şehit edildi.
Ve "Şeytan Ayetleri üzerinden oluşturulan 93'teki kaotik ortamda Madımak Oteli katliamı gerçekleşti.

***

Peygamberimize hakaret eden mezkur romanın Türkçeye çevrilmesine milletin kahir ekseriyeti karşı çıkarken, başta "sömürge aydınları" olmak üzere malum çevreler destek veriyordu.
Destek vermek ne ki, kendilerini bu yola adeta adamışlardı.
Can Yücel'den de beklenen buydu.
Ne ki, o herkesi şaşırtmış, mealen şöyle demişti: "Şeytan Ayetleri yasaklansın. Ama içeriği nedeniyle değil, roman sanatına duyulan saygı nedeniyle!"
Ben de "Sessiz İstila"yı izleyince, daha doğrusu maruz kalınca, içeriğinden maada, film sanatına duyduğum saygı nedeniyle çok rahatsız oldum.

***

Suriye politikasına ilk günden itibaren karşı çıkmanın bedelini iftira, hakaret ve tehditlerle ödediğim için "Suriyeli göçmenler" veya "sığınmacılar" hakkında konuşmak istemem.
Suriye'ye "demokrasi" götürmeye kalkışan "stratejik derinlik" dehası Davutoğlu'nun ibret verici sessizliğini izlerken, "Sessiz İstila"ya muttali oldum.
Hangisi daha rahatsız edici, malum sessizlik mi yoksa mahut film mi, doğrusu bilemedim.
Diyeceksiniz ki, sanat filmi veya festival filmi değil, nihayetinde bir propaganda filmi, ne bekliyordun?
Ben de biliyorum: Ev, iş, aş bulmakta zorlanan, hayat pahalılığı yüzünden burnundan soluyan kitlelere mültecileri veya sığınmacıları hedef göstermenin "düzeyi" olmaz.
Yine de propaganda filmi de olsa bir "raconu" vardır.
Böyle pespaye fütüristik kurgu olur mu?
Hülasa, "Sessiz İstila" propagandanın pornosu mesabesinde. Başka bir ifadeyle, zenofobi müptelalarına bir tür bonzai tedarik etme işi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA