Sermayenin ürkek olduğunu bildikleri için koro halinde "güvensizlik" aşılamaya devam ediyorlar.
Neden kendi ülkelerinin parasına (TL) düşmanmış gibi hareket ediyorlar, bilmiyorum.
Bildiğim tek şey: Sadra şifa bir önerileri de yok. Ekonomi casusları gibi sinsice spekülasyon yapmaktan öteye geçmiyorlar.
"Yeni ekonomik modele" ve "kur korumalı mevduat hesabına" burun kıvırmakla kalmıyor, dalga geçiyorlar.
Bunların ağzına baktıkları bir ekonomist de, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Faiz neden, enflasyon sonuçtur" ifadesiyle, "Şemsiye neden, yağmur sonuçtur" diyerek matine-suare dalgasını geçmişti.
Merkez bankalarının bankası konumundaki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) enflasyona sebep olan beş faktörden birinin faiz olduğunu açıkladı.
Bakalım o şemsiyeyi ne yapacak?!
***
Şu bir gerçek: Bir iktisatçının analiz yapamayacağı kadar farklı değişkenlerle mücadele ediyoruz.
Bu ülke, Mayıs 2013 itibarıyla veya Gezi öncesinde son 300 yılın en iyi iktisadi göstergelerine sahipti. Mesela dolar 1.8 TL'ydi, yani 2 TL bile değildi.
Peki o günkü Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında iktisadi bakımdan ne fark var?
Değişen ne?
O günlerde oluk oluk sıcak para akıyordu. Hiçbir "alibabacan" da çıkıp CARİ AÇIK'tan söz etmiyordu.
Nasılsa cari açık, sıcak para akışıyla finanse ediliyordu.
Türkiye o vakitler tabiri caizse müstevlilerin gözünde, "uslu çocuktu." Ne zaman ki içinde yer aldığı bölgeden Afrika'ya kadar bağımsız politikalar yürütmeye başladı, harici ve dahili bedhahlar harekete geçti.
Gezi kalkışmasının, 17/25 Aralık 2013 "yolsuzluk susturuculu" yargı darbesinin ve 15 Temmuz işgal girişiminin büyük fotoğraf içindeki yeri budur.
Kırılgan ekonomimizi türbülansa sokan sadece bunlar değil elbette. Dedim ya, denklemde bir yığın değişken var.
Global pandemi bunlardan biri. AB ve ABD geniş para politikalarına yöneldikleri için bütün dünyada emtia fiyatları anormal arttı. Bunun bizi etkilememesi mümkün mü?
***
Sıcak para doğrudan yatırım değildir ve sıcak parayla sürgit "büyüyen" hiçbir ülke iflah olmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı "yeni ekonomik modelde" artık sıcak paraya yer yok.
Türkiye likidite bolluğu döneminde altyapısını tamamlamış, artık ekonomik vesayetin boyunduruğundan kurtulma safhasına gelmiştir.
Lakin, "yeni ekonomik modeldeki" paradigma değişikliği doğrultusunda bu ülke kendi kaynaklarıyla büyüyüp kalkınacaksa bunun olmazsa olmazları var.
Her şeyden evvel tüm kurum ve aktörlerin Sayın Erdoğan'a ayak uydurması şart.
Yani, üretim seferberliği ile ihracatımızı artırarak büyüyeceğiz diyorsak SPK, BDDK, Rekabet Kurumu gibi kurumlar behemehal seferber olmalı.
Mesela, BDDK işletmelerin uzun vadeli ucuz kaynak maliyetlerine erişimini sağlamak zorundadır.
Malumunuz, bu ülkede tasarrufların yüzde 95'i bankalarda, yüzde 5'i sermaye piyasalarında değerlendiriliyor.
Bu çok trajik bir durumdur. Gelişmiş ekonomilerde tam tersidir.
SPK işte bu tasarruf anlayışını ne yapıp edip ters yüz etmeli, gelişmiş ekonomilerle benzer hale gelmesini sağlamalıdır.
Demem o ki, kendi kaynaklarımızla üretime dayalı bir model ile büyüyüp kalkınacaksak tüm kurum ve aktörler kendini yenilemelidir.
Bu işin lamı cimi yok.
Değişimi gerçekleştiremezsek enflasyonist sarmalın içinde bulabiliriz kendimizi.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz