Batı'nın ve dünyaya dayattığı piyasa uygarlığının krizi giderek derinleşiyor. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, ulus devlet, demokrasi ve kapitalizmin bayraktarlığını yapan neo-liberal küresel sistemin gerçek yüzü, Gazze'deki barbar soykırımla tamamen deşifre olmuştu zaten.
Batılı küresel statükonun içeriden maruz kaldığı sistemik kriz ise Donald Trump'ın ikinci kez ABD Başkanı seçilmesiyle daha görünür hâle geldi.
Zaten Trump'ın gelişi özellikle Batı'da en başından itibaren demokrasi çağının sonu olarak niteleniyordu.
Trump'ın son günlerdeki bazı çıkışları "endişeli demokratların" korkularını yeniden depreştirdi. Özellikle ABD Başkanı'nın geçen cumartesi yaptığı ve Napolyon'a atfedilen "Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasayı ihlal etmiş sayılamaz" paylaşımı "demokrasinin ölümü" tartışmalarını yeniden tetikledi.
Dolayısıyla ABD Başkanı Trump, "Panama Kanalı, Kanada ve Grönland'ın ilhakı, Gazze halkının sürgünü, keyfi tarifeler, göçmen avı, 500 milyar dolarlık 'barış tazminatı', Ukrayna'nın nadir elementlerine göz koyma ve Ukrayna krizinde Kiev ile Brüksel'i masa dışında bırakıp bir tek Rusya'yı muhatap alma" gibi sadece dış politikadaki uluslararası hukuku hiçe sayan hamlelerle değil, iç politikaya yönelik imzaladığı devrim niteliğindeki ezber bozan kararnamelerle ulusal düzeyde de bütün demokratik ve siyasi teamülleri yerle bir ediyor.
***
İçeriden ve dışarıdan gelen eleştirilere zerre prim tanımayan Trump, yeni çıkışlarıyla demokrasinin tabutuna son çiviyi ise bizzat kendisi çakıyor.***
"Kronolojik miyopluğu" aşıp son gelişmeler dışında biraz daha geriye giderek siyasi sınıfların yaptığı sistematik ihanetlere bakmak lazım. Bu ihanetler demokrasiyi zehirleyen kutuplaşmayı her katmanda artırıyor.
Kutuplaşmanın had safhada olduğu ülkelerden biri de ABD. Özellikle şirketlerin refahını önceleyen toplum karşıtı bir ekonomi politikasının izlenmesi "demokrasi miti"nin büyüsünü tamamen bozmuş durumda.
İnsanlar artık karar alma süreçlerinde yok. Kimse seçimlerin adil ve özgür olduğuna inanmıyor. Haklarını savunamıyor. Kazanımları her alanda zayıflıyor. Refahları ellerinden alınıyor. Gelecekleri çalınıyor. Özgürlüklerini koruyamıyor. Manipülasyon, çatışma ve bölünme artarken demokratik gücü suiistimal edenlerden hesap sorulamıyor.
Bu çaresiz tablo karşısında önce sıradan Amerikalılar isyanlarını "Demokrasi öldü yaşasın Trump!" diyerek haykırdı. Şimdi de Trump halkın kendisine verdiği kurtarıcı sıfatını "Kralımız çok yaşa!" sözüyle dünyaya duyuruyor.
Hâsılı kelam, rüzgâr eken Avrupalı ve Amerikalı siyasi sınıflar şimdi kaos ve fırtına biçiyor. Ne var ki Trump faktörüyle bu fırtınalar kasırgaya dönüşerek Batılı demokrasileri birer birer kökünden biçecek gibi görünüyor.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Bercan Tutar | Rüzgâr eken Trump biçer!