Size tuhaf gelecek ama söyleyeyim:
Sağlık sorunları yaşadığım bu süreçte "Geçmiş olsun" dileğinde bulunan "muhalif" yazarlar, AK Parti'yi destekleyen yazarlardan daha az değildi.
Hayır, adlarını vermeyeceğim, linç yemelerinden korkarım!..
Zira "siyasi tribünlerde" ölümüze dirimize susamış azgın "taraftarlar" var. Ölsen de nefretlerinden kurtulamıyorsun, o derece!
Yavuz Bahadıroğlu'nun ve daha önce de can arkadaşım Ahmet Kekeç'in vefatının ardından atılan o iğrenç tweetler bu halin en son göstergesiydi.
Nefrete malul bu ortamda düşünce olmaz. Düşüncenin olmadığı yerde de "hakikat" aranamaz.
Yazar çizerler de bu ortamdan sorumludur. Alkış alma belasına kendi "tribünlerinin" kapatması oldular.
Şayet kendi taraftarlarından sâdır olan "nefret suçlarına" karşı seslerini yükseltemezlerse bu zelil esaretten zinhar kurtulamazlar.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
"
Sayın"ın yazı dilinde kısaltılmışı "
Sn"dir. Yazı dilinde baştaki "
s" harfi ile sondaki "
n" harfini alıp "
Sn" yapmışlardır. "
Sayın"ın baştaki "
s"si ile sondaki "
n"sini aldığınızda geriye
"..ayı.." kalır. "
Ayı" kötü bir sözcük değildir...
Yukarıdaki ifadeler bana ait değil. Işıklar içinde yatası
Bekir Coşkun'un yıllar önce Hürriyet'te yazdığı bir yazıdan alıntıladım. (Bir nedeni var, anlatacağım, lütfen sabredin.)
Söz konusu yazısında, "
Sayın" kelimesinden ürettiği "
Ayı" ile milletvekillerine hitap ederek "
siyaset kurumunu" aşağılamaya çalışmakla kalmamış, askeri vesayete de selam çakmayı ihmal etmemişti.
"Ayı" kötü bir sözcük değilmiş ya haliyle hakaret olmazmış!
Yaptığının ne kadar yanlış olduğunu gösterebilmek için empati duyacağını umduğum bir misal verdim. "
Be" hecesini alınca da geriye "
Kir" kalıyor, dedim.
Mezkûr yazısında "
Sayın" kelimesini hiç sevmediğini söylemişti; "
Bekir" ismini ben çok severim.
Ne mi yaptı?
"
Salih Tuna benimle dalga geçti, tahkir etti..." yollu şekvacı
olarak, tazminat ve ceza davası açtı.
Mahkeme devam ederken babası vefat edince, "
Venedik Taciri"ndeki yaşlı Shylock'un insanî duyguların ortaklığına dair tiratını hatırlatarak başsağlığı diledim.
O da çok duygulandığını ve bu yüzden her gün okuduğunu, saygı duyduğunu söylemişti. (Toprağı bol olsun.) Gelgelelim...
Ne o davasını geri çekti ne de ben yeri geldiğinde onu eleştirmekten vazgeçtim.
Demem o ki, ne kadar farklı düşünürsek düşünelim asgari müşterek diye bir şey var.
Birbirimizin hüznüne en azından saygı duymak insan olmanın gereğidir.
Ölenin ardından küfretmek nasıl bir vicdansızlıktır?
***
Sağlık nedeniyle hastaneye kaldırıldığım andan itibaren arayan soran tüm dostlara, geçmiş olsun dileğinde bulunan meslektaşlara, siyasetçilere, belediye başkanlarına ve dua eden okurlara çok teşekkür ediyorum.
İlgisini bir an için eksik etmeyen Turkuvaz Medya Grubu Başkanvekili
Serhat Albayrak'a da ayrıca çok teşekkür ediyorum.
Tecrübeli bir hasta olarak diyeceğim şudur:
Kalbimize iyi bakmalıyız. Yaşam tarzımıza dikkat etmeliyiz. Bir de mümkünse "dostlarımızın" kalbimizi kırmasına izin vermemeliyiz.
Bir sabah aniden hastaneye kaldırılmak durumuna düşmemeliyiz. Damarlarımıza stentler falan taktırmak zorunda kalmamalıyız.
Kaldı ki herkes benim kadar şanslı olmayabilir. Dünya çapındaki kardiyoloğumuz
Prof. Dr. Ömer Göktekin'in maharetli ellerine düşmeyebilir.
Tabii ki şifa Allah'tandır...
Sayın Göktekin'e ve Dr. Adnan Kaya başta olmak üzere tüm ekibine çok teşekkür ediyorum...