Suudi Arabistan gönlünü alabildiğine açtığı İsrail'e (BAE ile İsrail arasındaki tüm uçuşlar dolayımında) hava sahasını da açtı.
Hiç kuşkunuz olmasın, İran'la savaş söz konusu olsun, İsrail'e üs bile verirler.
Zira, Suudi Arabistan adlı petrol kuyusu rejiminin cibilliyeti bunu gerektirir.
ABD istesin, Türkiye için de aynı tarifeyi uygulamakta hiç tereddüt etmezler. Bir farkla ki muazzam bir sosyoloji baskısına maruz kalırlar.
Çünkü İran mevzubahis olduğunda devreye sokacakları Şii - Sünni kamuflajı, Türkiye'ye çalışmaz...
Kuklalarının fonksiyonsuz hale getirilmesinden kuklacılar ne kadar rahatsız olursa, kuklalar da kukla olduklarının deşifre edilmesinden o kadar rahatsız olurlar.
Türkiye'nin "istiklal-i tam" yolunda emin adımlarla yürümesi bölgedeki kuklaları da deşifre ediyor.
Böylece kuklaların bölge halklarının vicdanında mahkumiyetleri daha da artıyor.
Rahatsızlıkları bundan.
Kuklacı mı?
Türkiye'nin "istiklal-i tam" yürüyüşünü durdurmak için psikolojik harpten darbeye kadar her yolu denemesi bu rahatsızlığının göstergesiydi zaten.
Doğu Akdeniz'de önümüze sürülen tüm engellerin arkasında da malumunuz o var.
***
Dijital platformlarda nakşedilen yaşam tarzlarından nüfuz casusu mesabesindeki sömürge aydınlarının algı kampanyalarına kadar tüm "modern telkinler" beyinleri iğdiş etmek için var.
"Modern telkine" maruz kalan halkların en temel duyarlıkları da zamanla eprimeye başlar.
"
Filistin davası" mesela.
Bir zamanlar tüm dünya halkları üzerinde titrerdi. Ne oldu peki? Neden dünya bu kadar sağır?
İsrail işgali mi bitti sanki?
Arap halkları da
Filistin deyince hop oturup hop kalkarlardı. Kukla yöneticileri bu duyarlığa rağmen açıktan İsrail işbirlikçiliğini yapmaya cesaret edemezlerdi.
Şimdi nerdeyse davul zurnayla işbirlikçilik yapıyorlar.
"Filistin davası" bir misal sadece.
Bahsettiğim bizzat "dava" sahibi olmaktır. Bir bez parçasını "bayrak" katına yükselten dava...
Bireyselciliğin dört bir yanımızı kuşattığı bu çağda bir dava sahibi olmaktan bahsetmek kulağa biraz anakronik gelebilir.
Lakin,
vatan derdi de bir davadır! Hem de büyük bir dava!
Vatanını kim dert etmez demeyin sakın!
Üfledikleri yerden kemiren fareler misali nüfuz casusları revnaklı kelimelerle öncelikle "
dünya vatandaşı" olduğunuzu üflerler kulağınıza.
Zokayı yuttunuz mu gerisi gelir. "Dünya vatandaşıyım!" diye adeta sarhoş naraları atarsınız.
Siz "dünya vatandaşıyım" derken, vatanınız elinizden alınır veya öz yurdunuzda parya haline getirilirsiniz de ruhunuz duymaz!
O kadar ki, "
Zulüm 1453'te başladı" diyen haysiyetsizlere tepki
göstermek yerine yaptıkları işlerin
yayıncılığına soyunursunuz.
Bir de hiç utanmadan orda burda törenlerde, "
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ" dersiniz...
Vatansızlığın nasıl korkunç bir şey olduğunu
Edward Said'in "Yersiz Yurtsuz"u,
Eric Hobsbawm'ın "Tuhaf Zamanlar"ı veya
Ebu İyad'ın "Vatansız Filistinli" kitaplarını okuyunca bir nebze anlarsınız.
Vatansız kaldıktan sonra "eyvah" demek hiçbir işe yaramaz, anlarsınız!..