Çocuk aklımızla "Karaoğlan"ı nasıl beklerdik anlatamam! Gelecek, "Ne ezen ne ezilen hakça bir düzen" kuracaktı.
Vaktiyle anlatmıştım:
Siyah beyaz yıllardı. Günlerden bir gün şehirde, "Karaoğlan geliyor!" efsanesi dolaşmaya başlamıştı. Arkadaşlarla miting alanına gitmiş, su satmış, bir yıllık sinema harçlığını doğrultmuştuk.
Müthiş kalabalık vardı. "Halkçı Ecevit" diye yeri göğü inletiyorlardı.
Konuşulanlara kulak misafiri olmuştuk: Ecevit zenginden alıp fakire verecekmiş!
Demek, her ay kira ödemekten kurtulacak, ev sahibi olacaktık.
Ayrıca, plastik topumuz evinin yan duvarına çarptığı için bir kova suyu en üst kattan başımıza acımasızca boca eden Meskune teyzeden intikamımız alınacaktı. Beş katlı apartmanının bir katı neyine yetmezdi.
Gelgelelim, Ecevit iktidara gelmiş, biz margarin ve tüp gaz kuyruklarına düşmüştük.
Meskune teyze bir pazar dönüşü bizi tüp gaz kuyruğunda görünce keyiflenmiş, "Aferin komonistler!" demişti. "Aman ha, kuyruğu kaptırmayın!.."
Hava felaket soğuktu, titriyorduk. Arkadaş, Meskune teyzeye öfkesinden, "Komünist olalım mı abi?" dedi. "Yok lan," dedim, "ben hiçbir şey olmayacağım..."
Hülasa, "Umudumuz Ecevit" kısa sürede "kabusumuz" oluvermişti.
Bunda kimi baronların ve karaborsacıların etkisi yok değildi.
Lakin, Ecevit bunları değil, hep bir önceki iktidarı suçlamış, "Enkaz devraldık" demişti.
Karşılığı olan bir mazeretti. "Madem enkaz devralmış ne yapsın adam, zam yapmaya eli mahkum" denirdi.
Ecevit zamanla bunu adet haline getirdi.
O kadar ki ne zaman ne şekilde iktidara gelirse gelsin ilk sözü hep "Enkaz devraldık!" oldu. Ardından da zeytinden yağa, pirinçten şekere kadar her şeye zam yağmuru başlardı.
Peki, devraldığını söylediği "enkazı" kaldırıyor muydu? Maalesef...
Hayır, Ecevit'e özgü bir durum da değildi. Demirel de bir defasında "Petrol vaadı da biz mi içtik?" demişti.
Sizin anlayacağınız iktidarlar değişiyor ama mazeretler değişmiyordu. Sanki dersiniz sırf enkaz devralmak için iktidara gelinirdi.
"Dinci" dedikleri Erbakan iktidara gelir gelmez ilkin bu "adete" son verdi.
Mazeret üretmeye tenezzül etmedi. Uçan kuşa kadar zam yapıp vatandaşın cebinden para çekmedi. Tam aksine, maaşlara zam yaparak vatandaşın cebine para koydu. Örneğin, emeklilere yaptığı zam efsaneydi.
Ne ki, 28 Şubat post-modern darbe marifetiyle Erbakan devrilince, "enkaz devraldık" söylemine tekrar dönüldü. İşin garibi onlar "enkaz" devraldıklarını söylerken Türkiye tarihinin en büyük banka hortumlaması gerçekleşti.
Başbakan Ecevit'in önüne esnafların yazar kasa fırlattığı dönemin ardından da Erdoğan dönemi başladı.
O da tıpkı Erbakan gibi enkaz mazeretine tenezzül etmedi. Zaten etmeyeceği 94'te İBB Başkanı olduğu yıllardan belliydi.
CHP İBB Başkanı Nurettin Sözen'den devraldığı İstanbul'da sular akmıyor, çöp dağlarından geçilmiyordu. Yetmezmiş gibi hava nefes alınamayacak kadar kirliydi.
Hiçbir mazerete sığınmadı. Su vardı da ben mi içtim, sokaklara çöpleri ben mi attım, havayı ben mi kirlettim demedi.
Gece gündüz çalıştı ve İstanbul'un tüm sorunlarını bir bir çözdü.
Ya CHP'nin günümüz İBB Başkanı?
Barajlardaki su doluluk oranından bahsediliyor. "Barajlar doluydu da ben mi içtim?" diyor. Sel oluyor "Yağmuru durduramazdım değil mi?" diye muaheze ediyor. Ulaşıma asla zam yapmayacağı vaadi yüzüne vuruluyor, "Bu zam değil finansal düzenleme!" diyor.
Ecevit ve Demirel "mazeret" üretirken en azından mahcubiyet duyarlardı. Bunda o da yok. Dahası mazereti bile tıpkı tatil gibi kendisine yakıştırmasını biliyor. Gerçekten büyük yetenek...
Ne diyeyim, müstahaksınız.