Salonun ortasında volta atıyor burnundan soluyordu. Hırsını almak için masayı yumruklamayı düşündü, masa biraz uzakta kalmıştı, vazgeçti.
"Arkadaşlar!" dedi, "Bu böyle gitmez."
Koro halinde, "Gitmez!" dediler.
Aldığı tepki hoşuna gitti. Zafer kazanmış kumandan edasıyla gitti masa başına oturdu.
Lakin çok geçmeden kendine geldi. Bir iki ofladı pufladı iç geçirdi sonunda dayanamadı patladı:
"Koronavirüs bütün dünyada hükümetlerin güvenini yerlere serdi ama bizde Erdoğan'a güven arttı. Bir şeyler yapmamız lazım..."
Kurmaylarından biri, "Sayın genel başkanım biz yapıyoruz ama birileri yıkıyor."
"Birileri dediğin kim?"
"Efendim, biliyorsunuz 'Zırnık yok' diye kampanya düzenlemiştik. Hatta, 'Dilen Ertuğrul' diye de dalga geçmiştik. İmamoğlu kalktı, fitre zekat istemeye başladı. Bedava su, süt, ekmek dağıtma vaadiyle gelmişti oysa..."
Diğer kurmay sözünü kesti, "Burası Mansur'culuk yapılacak yer değildir" dedi, "Haddinizi bilin!"
Genel başkan "Ana a ana a ana a" dercesine kalakaldı. Kendi aralarında tartışmaya koyuldular:
"Eleştirince hemen Mansur'cu mu olduk?!"
"Pazarcılar mağdur olmasın diye seninki mallarını satın aldık dedi, yalan çıktı. Biz ona bir şey dedik mi?"
"Ne yüzle diyecektin? Daha Fazilet durağı rezaletiniz ortada duruyor... Bak, beni konuşturma; çok üzülüyorum..."
"Çok üzülürsen ne olur lan bazcık ağızlı sahtekar prototip..."
"Sahtekar sizin gibilere derler. 1000 yataklı sahra hastanesi yaptık dediniz, hangar çıktı ne yüzle konuşuyorsun, rezil herif."
"Şimdi baltayı taşa vurdun" dedi ve genel başkanına döndü: "Efendim laf size!.."
Genel başkanları "Susuuun!" diye haykırdı. "Önerisi olan varsa söylesin, boş tartışma istemiyorum."
En yaşlı olan kurmayı atıldı: "Sayın genel başkanım" Türkiye'nin iyi yönetilmediğini yaysak."
"Nasıl?"
"Barış Yarkadaş New York Times'a yazmıştı ya öyle."
"Oradan randıman alamadık. Amerika'da durum bizden kötü zaten. İngiltere'ye, Fransa'ya, İtalya'ya da hükümet tıbbi yardım gönderiyor."
"Uganda medyasına yazalım o zaman. Gürsel Tekin Bey daha iyi yönetiliyor demişti."
Genel başkanları bir an düşündükten sonra "İletişim kurabileceğimiz biri var mı orda" dedi.
İlkin Uganda'da Svahili konuşulduğunu saptadılar sonra da Svahili bilen birini bulmaya koyuldular. Bulamadılar. Çok geçmeden Ruanda'da da Svahili konuşulduğu bilgisine ulaştılar. İçlerinden biri Ruandalı bir arkadaşım var deyince heyecanlandılar. Ne ki, onun da sadece Fransızca bildiğini öğrendiler.
Genel başkanları yeis içinde, "Su içseler bile onlara yarıyor ama biz ne yapsak olmuyor" dedi, "İçişleri bakanları istifa edince de biz kriz beklerken yine Erdoğan kazandı..."
Kurmaylarının içinde en genç olanı "Tiyatro yaptılar!" dedi.
Bir diğeri, "Tiyatro lafı bize prestij kaybettiriyor. Bırakalım artık bu söylemi..." diye karşı çıktı.
"Ne yapacağız peki?"
"Tiyatronun kralını yapalım!"
"Ha?!"
"Hö?!"
"Ne?!"
"İmamoğlu koca bir mahallede sadece CHP'li bir eve yardım yapmış, bizim belediyeler de sadece Sözcü dağıtmışlar ya efendim... Siz işte bu ayırımcılığa güya karşı çıkıyormuş gibi istifa edin. Hem halkın gönlünde taht kurarsınız hem de kucaklayıcılıkta ve dürüstlükte tavan yaparsınız... Kahraman olursunuz. Bütün dünya sizi konuşur... Sonra biz teşkilatlar ayağa kalkarız, sizi tekrar en güçlü şekilde genel başkan seçeriz."
Herkes bu beklenmedik öneri karşısında şoke olmuştu.
Genel başkanları kuşkuyla bakarak, "İstifa ettiğimde teşkilatlar ayağa kaktı diyen Davutoğlu'nun durumuna düşürmezsiniz beni değil mi?"
"Düşürmeyiz" dediler.
Telefonu çaldı, ivedilikle açtı. Telefon konuşmasından sonra yüzünde tarifsiz bir keder vardı.
"Arkadaşlar" dedi, "14. kattan aradılar bir iyi bir kötü haberim var. Önce kötü haber. Saçmalamayın diyorlar. Böylesi durumda istifa etmesi gereken İmamoğlu olurdu. Kimse istifa etmeyecek. İyi haber de şu: Uganda'da İngilizce de konuşuluyormuş..."