Org. İlker Başbuğ bir televizyon programında, 2008- 2010 sürecinde dönemin başbakanı Erdoğan'a, "Bugün bizsek hedef yarın siz olacaksınız" dediğini dile getirdi.
Aynı tarihlerde kripto FETÖ'cü Taraf gazetesinde sekiz sütuna, "Paşasının Başbakanı" manşeti atılmıştı.
Demem o ki Sayın Erdoğan da aynı süreçte hedefteydi. Zaten Org. Başbuğ'un tutuklanmasına da karşı çıkmıştı.
İlker Paşa söz konusu televizyon programında, "The Cemaati ve elebaşını" yere göğe sığdıramayanların bugün FETÖ'ye karşı çıkmaları midemi bulandırıyor dedi.
Keşke herkes her dönemde bu örgütü (The Cemaat'i yani gladyoyu) vakitlice görseymiş.
Hatta bidayetinden itibaren.
Mesela, 60'lı yıllarda, MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Yaşar Tunagür ve Fetullah Gülen'in Vehbi Koç'un evindeki toplantısından...
Özel Harp Dairesi elemanı Esat Keşafoğlu, CIA'nın İstanbul masa şefi Fuller ve Enver Altaylı'ya kadar Fetullah'ın iltisakları keşke görülseymiş.
Gerçi görenlere de gün yüzü gösterilmedi.
Salih Mirzabeyoğlu daha 90'lı yıllara varmadan Fetullah'a, "ABD köpeği" demenin bedelini bir ömür cezaevinde yatarak ödemedi mi?
Evet, keşke herkes FETÖ'yü vakitlice görseydi; Ecevit'ten Demirel'e kadar.
En çok da 28 Şubatçılar görseymiş!
Keşke adamakıllı görselermiş de Washington'da Dışişleri Bakanı Albright'ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katında, B. Lewis, P. Wolfowitz, R. Perle'nin de hazır bulunduğu toplantıda alınan "Doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli" kararı doğrultusunda postmodern darbe yapıp da FETÖ'ye "sosyolojik zemin" hazırlamasaymışlar.
Zemin dediğim...
Yaz aylarında çocukların Kur'an öğrenmelerine karşı çıkan, başörtüsünü yasaklayan ve hatta "Bu ezanlar - ki şehadetleri dinin temeli- / Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli" mısraından rahatsız olan 28 Şubat zihniyetinin bu aziz milletin sinesinde açtığı onulmaz yaraların "komplikasyonlarından" ibaretti.
Hep söylüyorum, yineleyeyim:
Şayet 28 Şubat olmasaydı halka rağmen hiçbir güç Türk ordusuna kumpas kurmaya cesaret edemezdi.
FETÖ'yü ABD'den bağımsız değerlendirme yanılgısından İlker Paşa da yazık ki tastamam kurtulabilmiş değil.
Yoksa "direniş hattını" tahkim etmeye yönelik diller dökerdi.
Dün kim nerde durursa dursun, bugün emperyalizme (ve taşeronlarına) karşı direniş cephesinde yer alıyorsa o bizden biz de ondanız.
İlker Paşa'nın asıl midesini bulandırması gerekenler vaktiyle "The Cemaat"e karşı çıkıp da bugün FETÖ'yle yan yana gelenler olmalıydı.
Yani, FETÖ'nün umudu haline gelen veya siyasi ayağı gibi hareket eden malum "muhalifleri" uyarmalıydı.
Dikkat çekmesi gereken bunlardı.
Yoksa dün o bunu dedi bu onu söyledi, hiç önemi yok. Bugün neredesin, önemli olan bu!
Kaldı ki, bugün yanlış yerde durana dünkü yanlışı hatırlatılır, doğru yerde durana değil.
Doğru yerde durana dünkü yanlışını hatırlatmak, sonuç itibarıyla "bozguncuların" işine yarar.
Dün yanlış yaptılar diye ne yapsınlar, yanlışta ısrar mı etsinler veya o yanlışın siyasi ayağına "hizmet" mi versinler?
Dünü konuşmaya sıra gelince bir başkası da, "Benim genelkurmay başkanı olarak yaptığım en iyi şey kozmik odayı açmaktır" sözünü hatırlatır ki İlker Paşa ne kadar tevil etse de fayda etmez.
Hadi onu geçtik diyelim; emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok dahil 958 kişiyi Zekeriya Öz'ün önüne atan kimdi?
Üçok, "Gidersem tutuklarlar" dediğinde, "Yok canım, suçu olmayanı neden tutuklasınlar" cevabını veren kimdi?