Musahhih (düzeltici) bir abimiz, henüz orta mektebe giderken el falına bakan falcı bir kadıncağızın, "Oğlum sen ilerde çok okuyacaksın ama hiçbir şey olmayacaksın" dediğini gülerek anlatmıştı.
Gazeteyi her gün baştan sona kelime kelime okuyordu.
Nerde bir tashih (yanlış) görse anında düzeltiyordu. Gözünden de hiçbir şey kaçmıyordu.
İyi ki de kaçmıyordu; zira bazen tek bir harf tüm anlamı değiştirir.
Mesela, dünkü yazımda "dediğimi" sözcüğü sehven "dediğini" şeklinde çıktı. Hemen internet sayfalarında düzelttim ama matbu (basılı) hali öylece kaldı.
Demem o ki, ilgili paragraf matbu halde de şöyle olacaktı: "Fetullahçıların her tarafı kuşattığı yıllarda, bir televizyon programı öncesi (2011'de) 'Bu ülkeye komünistlerden değil, Amerikancı Fetullahçılardan zarar gelir' dediğimi geçen yıl bizzat kendisi bana hatırlatmıştı."
Hatırlatan mı?
Mahcup etmek istemediğim için adını özellikle vermemiştim.
Zira, "sevilen, sayılan sanatçıların" Sabah'a bir söyleşi vermekle "avlandığını" iddia etmek, her şeyden evvel o sanatçılara saygısızlıktı.
Timur Selçuk gibi efsane bir sanatçının bir söyleşiyle "avlandığını" söylemek gerçekten de çok tuhaftı.
Ne diyelim; ahlak önemlidir...
CHP'li dostumuzun Sabah hakkındaki, "Siyasal İslamcı mecra" veya "yandaş basın bülteni" ifadesi üzerinde durmaya hiç gerek yok.
Eskiler tevekkeli, "Üslubu beyan ayniyle insandır" dememişler. Neyse, geçelim...
Dün aradı.
Yazımı okuduğunu bir "düzeltme" yapmak istediğini söyledi.
Ben de "hayhay" dedim.
Hayatımda değil dostuma, düşmanıma bile haksızlık yapmak istemem. Dahası, haksızlık yapmaktansa, haksızlığa uğramayı tercih ederim.
"Madem düzelti yapacağım, bu sefer adını vereyim mi" diye sorunca, "Verebilirsin" dedi.
CHP'li dostumun adı, Enver Aysever. Cumhuriyet'te yazıyor, Halk TV'de program yapıyor.
İmdi, naçizane yazımın "düzeltme" yapmak istediği kısmını bağlamıyla birlikte aynen şuracığa alıyorum:
"Özünde, sevi insanı. / Lakin, geçen gün bir yazı yazdı; nasıl nefretle dolu, anlatamam. / Önceden bu kadar değildi. / Önceden dediğim, Sayın Erdoğan FETÖ'yle hesaplaşmaya girişmeden önce. Hatta o dönemde bir gün bana, 'Erdoğan'la tanıştırsana beni' demişti. 'Tanışmıyorum ki' karşılığını verince de önce inanmamış, sonra da taaccüp etmişti. / Bununla da kalmamış (fakire nispet verircesine) hemen oracıkta pat diye CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu arayıp bi güzel konuşmuştu..."
Neresini mi "düzeltmek" istedi?
O dönemde biri üst düzey yönetici, diğeri milletvekili, öteki ünlü bir gazeteci olmak üzere 3 CHP'li arkadaşımız, Enver Aysever'in Kemal Kılıçdaroğlu nezdinde hiçbir değeri olmadığını sağda solda söylüyorlardı.
Kemal Bey'i oracıkta aramakla işin aslının böyle olmadığını göstermek istemiş.
Yani, derdi bana nispet vermek değilmiş...
O dönemde de "muhalifti." Hatta, 2011'de yaptığımız bir programda, Ahmet Davutoğlu'nun gelmiş geçmiş en başarısız dışişleri bakanı olduğunu söylemişti.
Enver Bey dostumuza kötü bir haberim var:
CHP İzmir adayı Tunç Soyer'den, "İzmir'i Mustafa Kemal tacirlerinden, popülizmden kurtarmasını" bekliyor ya.
Yılmaz Özdil dün bilgi notu gönderdi; "İşin ekstra matrak tarafı, ben zaten 25 senedir İstanbul'da oturuyorum..." diyor.
Bu durumda, hedefte Uğur Dündar var.
Tunç Soyer başkan seçilip Uğur Bey'i İzmir'den kovarsa, boşalan kontenjana ben yerleşmeyi düşünüyorum.
"Seni yeneceğim İzmiiiiiir..."