Ödediği vergilerle alınan tankların paletleri altında çiğnenen isimsiz kahramanları görmedi.
Elde bayrak meydanlara çıkan inşaat işçisinin, overlokçunun, fırıncı çırağının nasıl kurşunlandığını...
Şehitler Köprüsü'nde 1 dolarlık kahpelerin 16 yaşındaki A. Tayyip Olçok'u babasıyla birlikte nasıl katlettiklerini...
İstanbul ve Ankara semalarında uçan savaş uçaklarını, bombalanan Meclis'i...
Gölbaşı Özel Harekât Merkezi'nde verdiğimiz 51 şehidi ve 4 aylıkken yetim kalanları...
Görmedi.
Ve, duymadı çocukların çığlıklarına karışan sala seslerini.
Zira, yıl 2016 değil, 1954'tü.
Budapeşte radyosunda dedi ki:
"Türkiye'deki en büyük mesele; yurt meselesidir (...) Kim Türkiye'yi Amerikalılara satmış ve satmaya devam etmektedir? (...) İşte bunlar vatan hainidir (...) Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun vatanını seven insanlardır (...) Bugün yapılan terör Türk Milleti'ni imha etmek için, yok etmek için yapılan terördür. Türk Milleti yok olmaz (...) Ve her şeye rağmen, biz 2. Milli Bağımsızlık Savaşından muzaffer çıkacağız..."
Nâzım Hikmet, 15 Temmuz'dan 62 yıl evvel, yani tankların insanımızı çiğnemesini, uçakların ölüm yağdırmasını görmeden evvel bunları söyledi.
Dedim ya yıl 2016 değil, 1954'tü.
"Göbeğini kaşıyan adam" diye aşağılanan insanımızın işgalci tanklara karşı çıplak ellerle duruşunu...
Türkistanlı Hacı Ahmet'lerin, Kambur Kerim'lerin, Zileli Abdulkadir'lerin ahfadının vatanlarını savunmak için kurşunlara göğüslerini siper edişini...
Yani, o şanlı direnişi görmemişti...
Hepsinin üzerine, bu direnişe "tiyatro" diyenleri duymamıştı.
Şayet duysaydı, "Kuvayi Milliye"deki gibi "ateşi ve ihaneti gördük" diyeceği muhakkaktı.
Nâzım Hikmet yaşasaydı...
15 Temmuz işgal girişimi hakkında, "bilgisayar oyunu sanmıştık" şeklinde dalga geçen Mister Biden Efendi'ye karşı...
Emperyalist efendilerin gözlerine bakan Natotürkçü bozgunculara karşı...
Elin Alamanına, "Türkiye'ye yatırım yapmayın" diyen "yeni CHP"ye karşı...
"Uzun dişli İngiliz"e gerdan kıranlara, "mavi üniformalı Fransız"a selam çakanlara, "yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi'si son metroda durduruldu" şeklindeki İtalyan coşkusunu paylaşanlara karşı direniş saflarında yerini alırdı.
Erdoğan'ı "diktatör" tesmiye eden müstevlilere karşı, "Yoldaş Maduro"yla aynı tavrı gösterirdi.
Dahası...
"Ya istiklal ya ölüm" dercesine, "ya olacağız ya öleceğiz" diyen Erdoğan'ın önderliğinde gerçekleşen 15 Temmuz'un destanını yazardı.
Kuvvetle muhtemel, Fazıl Say da senfonisini yapardı.
Hülasa, 15 Temmuz destanına "tiyatro" diyenlerin ve bundan dolayı bu aziz milletten hâlâ özür dilemeyenlerin Nazım Hikmet başta olmak üzere bu ülkede kendilerine bulabilecekleri hiçbir kök yoktur.