Önce "kontrollü darbe" demişti 15 Temmuz'a, sonra, "tiyatro"; yoksa tersi miydi, emin değilim.
Emin olduğum şudur: Asla ve kat'a "darbe" dememişti.
Tam aksine, 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ'ye karşı alınan önlemlere "20 Temmuz darbesi" dedi.
Sonra mı?
CHP'li seçmenin ekseriyeti dahil bu aziz millet söz konusu "çıkışlarını" kabul etmeyince, Fetullah'la senkronize biçimde başlattığı "tiyatro" söylemlerinden vazgeçti.
Hatta, 15 Temmuz darbe girişiminin 2. yılında şu mesajı yayımladı: "Meclis'in tek vücut olarak hain namlulara direndiği, vatandaşlarımızın teröristlere geçit vermediği bir destandır..."
Lakin, herkesin gözünden kaçan oldukça sinsi bir "algı faaliyeti" yapmayı da ihmal etmedi.
Nasıl mı?
Şöyle: "15 Temmuz 2016'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik darbe girişimi, halkımızın, parlamenterlerimizin ve tüm siyasi partilerin demokrasiye bağlılıkları doğrultusunda kullandıkları, 'direnme hakkı' sayesinde başarısızlığa uğratıldı..."
Ne mi var bunda?
Valla ne diyeyim, güzel olduğu kadar da küstah bir kafanın sıra dışı "üretimi" var.
"Direnme hakkı" vurgusuna dikkat isterim.
Daha evvel, (genellikle de her seçim yenilgisinden sonra) "taşlı sopalı direnme hakkıyla" seçilmiş demokratik hükümete karşı sokak çağrıları yaptığını, başka bir ifadeyle "sokak korsanlığına" meşruiyet aradığını aklınıza getirirseniz ne demek isteğimi anlarsınız.
Şartlar müsait olduğunda...
Ordudan ve emniyetten atılan binlerce FETÖ'cüyle birlikte yapılacak herhangi bir kalkışmayı "direnme hakkı" parantezine almanın lansman faaliyetinden başka bir şey değildir bu!
Oysa bir yerde tank var, bir yerde sandık!
15 Temmuz'da bu aziz milletin tanklara karşı çıplak ellerle direnişiyle, sandığa karşı "taşlı sopalı direnme hakkı" arasında mahut koşutluğu kurmak, 15 Temmuz'a "tiyatro" demekten daha korkunç bir fecaattir.
Neyseki, Sayın Kılıçdaroğu öyle ya da böyle 15 Temmuz'a "tiyatro" demekten vazgeçti.
Peki, Meclis kürsüsünden hararetle tapelerini okuduğu 17- 25 Aralık kumpası hakkında şimdi ne diyecek?
En azından özür dilemeyecek mi?
Malumunuz, geçen gün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 17- 25 Aralık hakkındaki 1.100 sayfalık gerekçeli kararda, "25 Aralık seçilmiş meşru hükümete bir yargı darbesi girişimidir" tespitini açıkladı.
Mahut darbe girişiminin hedefinin de Erdoğan olduğunu saptadı. Firari FETÖ'cü savcı Celal Kara da Can'cık'ın Cumhuriyet gazetesinde verdiği röportajda "1 numara Erdoğan'dı" demişti.
Kılıçdaroğlu da bu hedef doğrultusunda meydan meydan dolaşmıştı.
Söz konusu gerekçeli karardaki, "Askerin darbesinde yargı sonradan devreye girerken, bu defa yargı işin kurgusunda görev almıştır" ifadesi son derece çarpıcıdır.
İmdi soralım: Kılıçdaroğlu bu kurgunun tam olarak neresinde yer almıştır?