Türk Sinemasının en velud yönetmenlerinden Orhan Aksoy'un bence en iyi filmidir "Neşeli Günler."
"Gülen Gözler" de Ertem Eğilmez'in en iyi filmlerindendir.
Her iki filmde de geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz Münir Özkul başroldedir.
Bu filmlerin ortak özelliği her yanıyla "yerli" olmalarıdır.
Birçok Yeşilçam filminin aksine yaşam tarzı nakletmeye /özendirmeye soyunmayan, "modern zamanların" birey eksenli bencilliğine karşı "geniş aile" eksenli diğerkamlığı merkeze alan eli ayağı düzgün işlerdir.
Gelgelelim...
Saygıdeğer köşe yazarı arkadaşımız Nagehan Alçı bu filmlerde kadın düşmanı atmosferin tohumları ekildiğini, o çok güldüğümüz "Neşeli Günler"indekadına karşı şiddeti normal gösterdiğini söylüyor.
Diyor ki: "Biz kadınlar bu gerçeği görmeliyiz ve bize yutturulmak istenen bu 'erkek nostaljisi'ne aldanmamalıyız..."
Turşu suyu (sirkeyle mi limonla mı yapılır) tartışması yüzünden boşanan Kazım Efendi (Münir Özkul) ile Saadet Hanım'ın (Adile Naşit) çocuklarının duygusal baskıları sayesinde yeniden evlenmelerini anlatan "Neşeli Günler"de "kadınlara yutturulmak istenen" nedir, doğrusu anlamadım.
Biz erkeklerin, Münir Özkul'un vefatı vesilesiyle andığımız o filmlerden nasıl bir "erkek nostaljisi" terennüm ettiğimizi de anlamadım.
Mezkur filmlerin "kadın düşmanı" olduğunu yan karakterlerin üzerinden okuma biçimini hiç anlamadım.
Aynı mantıkla aynı film erkek düşmanı ve hatta evlat düşmanı da ilan edilebilir.
Hele amcaların hiç şansı yok, onlara külliyen düşman bir film denilebilir: "Atma Ziyaaaa!.."