Türkiye, ABD'yi "Kudüs kararında" yalnızlaştırınca, anında vize şantajına başvurdular.
Şaşırdık mı, elbette hayır.
Fakat CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz'ın, "ABD'nin bütün Türkleri cezalandıracak vize kararını doğru bulmuyoruz" şeklindeki (ancak tescilli bir FETÖ'cüye yakışır) tavrına çok şaşırmıştık.
Haliyle...
"Konsolosluktan dönme bu milletvekili" kimdir, neyin nesidir diye merak ettik.
Meğer saçından topuğuna kadar "cevhermiş."
Musul Başkonsolosu iken DEAŞ tarafından kaçırılmış, eski başbakan Davutoğlu tarafından alnından öpülmüş, o da gitmiş CHP'den milletvekili olmuştu...
Durun, bitmedi.
Güneş gazetesi geçen gün, Öztürk Yılmaz adlı bu şahsın, DEAŞ tarafından kaçırılmadan 7 gün önce, ABD'nin Irak'ın kuzeyindeki askeri üs alanında FETÖ'nün imamlarıyla buluştuğunu (kuvvetle muhtemel alnını öptürdüğü) saptamış.
Demek ki...
ABD'nin vize yasağı üzerine yaptığı o tuhaf ötesi açıklama gayet anlaşılabilir bir şeymiş.
***
CHP milletvekili
Tuncay Özkan'ın, "
Trump kazandı, Erdoğan gidecek..." şeklindeki açıklamasına muttali olunca da, Öztürk Yılmaz'ın mahut vize açıklamasında olduğu gibi şaştım kaldım.
Zaten...
FETÖ kumpası sonucu hücrelere atılan Tuncay Bey'in cezaevinden çıktıktan sonra FETÖ'ye karşı zevahiri kurtarmanın dışında tepki göstermemesi beni ziyadesiyle şaşırtmıştı.
Cellatlarına âşık mı olmuştu?
Yoksa baştan beri onu yanlış mı tanımıştık?
Yetmezmiş gibi bir de PKK'nın malum partisine ve liderine güzellemeler yapması da neyin nesiydi?
Sorularıma cevap ararken
Sabahattin Önkibar'ın Tuncay Bey hakkındaki iddiasını
iktibas ettim.
Tuncay Bey aradı...
Söz konusu iddianın gerçekleri yansıtmadığını,
Güler Kömürcü ile
Serdar Sement arasında geçen bir telefon görüşmesine dayandırıldığını belirtti.
Fakir de ondaki akıl almaz değişikliğin garabetine örnek vermek sadedinde şuncağızı hatırlattım:
Dün gibi hatırlıyorum, 2007 seçimleriydi. Sahibi olduğun
Kanaltürk televizyonunda canlı yayındaydın. O vakit de
Erdoğan ve AK Parti'nin iflah olmaz muhalifiydin.
Yüksek Seçim Kurulu yasağı nedeniyle sonuçları açıklayamıyordun ama
AK Parti'nin müthiş biz zafer kazanacağını anlamıştın. Yüzün düşmüştü, lakin sevinecek de bir şey bulmuştun.
Ahmet Türk'ün Genel Başkanı olduğu DTP'yi (dönemim
BDP'si yani) ihsas ederek (mealen) şöyle diyordun: "
Hani ayrılıkçı / bölücü bir parti var ya, Güneydoğu'dan tulum çıkartacağı söylenen parti... Bize gelen sonuçlara göre o da hezimete uğradı..."
Hülasa, dönemin BDP'si yerine AK
Parti'nin kazanmasına çok sevinmiştin.
Üstelik o vakitler AK Parti, FETÖ'yü henüz "
cemaat" sanıyordu.
ABD ile de ilişkileri gayet iyiydi. (Dedim ya, yıl 2007 idi.)
Ne oldu da, dün dönemin BDP'sine tercih ettiğin AK Parti'ye bugünün BDP'sini tercih eder oldun?
Erdoğan ve AK Parti, ABD emperyalizmine diz çökmediği, FETÖ'yü yani gladyoyu tasfiye ettiği için mi?
Daha bitmedi...
Hem
Tuncay Bey'in cevaplarına yer vereceğim, hem de sorularımı sürdüreceğim.
Çünkü mesele münferit değil, zihniyet meselesi.