İngilizler, Araplar'a bağımsızlık vaat ediyorlardı. Ama "Bağımsızlık" kavramına biraz farklı bir anlam yükleyerek: "Osmanlı'ya karşı bağımsızlık." Yani, Araplar'ı Osmanlı'dan koparacaklar, kendilerine bağlayacaklardı. Fransa ise Levant'taki nüfuz alanını genişletme hesapları peşindeydi: Fransa'nın mandası altında bir "Büyük Suriye" yaratmak...
İngiltere'nin denetimindeki Arabistan ile Fransa'nın denetimindeki Suriye'nin sınırları nasıl çizilecekti? Bu sorunun yanıtını bulma görevi İngiltere Dışişleri Bakanlığı danışmanı Mark Sykes ve Fransız diplomat François Georges-Picot (Not: Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing'in büyük amcası) ikilisine verildi.
Ve uzun, çetin pazarlıklardan sonra, Sevr Antlaşması'na da temel oluşturan o ünlü Sykes- Picot Anlaşması doğdu:
Fransızlar, Lübnan'dan İskenderun'a kadar uzanan sahil bandı ile Adana'dan Malatya'ya, Antep'ten Mardin'e kadar uzanan bölgeyi doğrudan yönetecekler, Şam'dan Musul'a kadar uzanan bölgede de manda yönetimi kuracaklardı.
İngilizler, Bağdat-Basra bölgesini doğrudan yönetecekler, Kerkük'ten Amman'a kadar uzanan bölgede de manda yönetimi kuracaklardı. Filistin'de ise uluslararası statüde bir yönetim kurulacaktı. Yani, İngilizler ve Fransızlar birlikte yöneteceklerdi.
Sykes-Picot Anlaşması'nın sonuçları 1940'lara kadar sürdü.
***
Suriye krizinde Fransa'nın izlediği politikanın yeni boyutlarına bakınca, insan ister istemez "Sykes- Picot Anlaşması hortlatılmak mı isteniyor" kuşkusuna kapılıyor.
Geçen hafta sonunda, tam tarih vereyim, 13 Ekim Cumartesi günü Paris'te, Millet Meclisi'nin Victor Hugo Salonu'nda bir konferans düzenlendi. Konusu: Batı Kürdistan'daki durumla ilgili ulusal danışma konferansı.
Konferansın ev sahibi: Kürdistan Ulusal Kongresi. Yani, kendilerinin ifadesiyle, "Sürgündeki Kürt Parlamentosu". Konferansta Fransa temsilcisi Büyükelçi Bernard Dorin. Yani, François Georges-Picot'tan (1870-1951) bir sonraki kuşağın diplomatı. Çünkü, 1929 doğumlu Dorin.
Fransa'yı Güney Afrika, Brezilya, Japonya, İngiltere gibi önemli ülkelerde büyükelçi olarak temsil eden Dorin'in ilgi alanı Kürt sorunu. Hatta bu konuda kitap bile yazdı: "Les Kurdes - Destin heroique, destin tragique". Türkçe'ye "Kürtler: Destansı kader, trajik kader" diye çevirebiliriz. Kitapta, Ortadoğu'daki kargaşanın Kürtler'e geleceklerini inşa etme fırsatı yarattığı savunuluyor.
Büyükelçi Dorin, Fransız parlamentosunun çatısı altında düzenlenen "Batı Kürdistan", yani "Suriye Kürtleri" konferansını açış konuşmasında da görüşlerini olanca açıklığıyla dile getirdi: "Suriye Kürtleri ulusal mücadelelerinde sonuna kadar haklılar. Onların birlik ve dayanışma çabalarına tam destek veriyorum. Suriyeli Kürtler sadece kültürel taleplerle yetinmemeli, Güney'deki (Not: Kuzey Irak'taki) Kürtler gibi yönetim özerkliği için mücadele etmeliler. Kürtler artık başkalarının idaresi altında yaşamaya son vermeli, kendi kendilerini yönetecek duruma gelmeliler..."
***
Dorin'in bu sözleri kişisel görüşlerini mi, yoksa Fransız diplomasisinin projesini mi yansıtıyor; Paris'ten bir açıklama beklemek hakkımız.
Yoksa, Fransa'nın bölgemizde yeni ve tehlikeli oluşumların tohumlarını serpmeye çalıştığı kuşkumuz giderek derinleşecek.
Öyle ya; Kürtler'in ifadesiyle "Üç parça", Fransız mandası döneminde birleşmemiş miydi?