Nobel Barış Ödülü'nün Avrupa Birliği'ne verilmesini alkışlayan da var, yuhalayan da...
Alkışlayanlar malum; AB Konseyi, Komisyonu ve Parlamentosu başkanları, AB üyesi ülkelerin çoğunun devlet veya hükümet başkanları... Yuhalayanlar da pek sürpriz değil: AB'ye hep kuşkuyla bakanlar. Örneğin, Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus: "Son derece trajik bir tercih bu. Duyunca önce şaka zannettim..." Örneğin, Avrupa Parlamentosu'nun keskin dilli İngiliz milletvekili Nigel Farage: "Bu karar aslında Norveçliler'in ne kadar şakacı bir millet olduğunu gösteriyor..."
***
Aslında Nobel Barış Ödülü Komitesi'nin 5 üyesi bu kararı AB'nin bugününe değil, dününe bakarak verdiler. Bugünü değil, dünü ödüllendirdiler.
Bu ödül, taa 19'uncu yüzyılda birleşik Avrupa düşleri gören Victor Hugo'nun:
"Gün gelecek, kıtamızın tüm ulusları farklılıklarını koruyarak bir üst yapıda sıkı sıkıya kaynaşacaklar ve Avrupa kardeşliğini oluşturacaklar."
Bu ödül, 19 Eylül 1946'da Zürih Üniversitesi'nde verdiği konferansta "Avrupa Birleşik Devletleri" projesini anlatan Sir Winston Churchill'in:
"Avrupa ailesini yeniden oluşturmak zorundayız. Bu aileye Avrupa Birleşik Devletleri adını verebiliriz."
Bu ödül, İmparator Şarlman'dan Kont Richard Nikolaus de Coudenhove-Kalergi'ye, Louis Loucheur'den Fransız devlet adamı Aristide Briand'a kadar çok farklı yüzyıllarda Avrupa Birliği için çaba harcamış büyük Avrupalılar'ın...
Bu ödül, "Avrupa'nın babaları"nın: Jean Monnet, Robert Schuman, Joseph Bech, Paul-Henri Spaak...
Ve nihayet bu ödül, Avrupa Birliği'nin en önemli kilometre taşı olan Fransa-Almanya barışı sağlayan General Charles de Gaulle ile Konrad Adenauer'in.
***
Nobel Barış Ödülü Komitesi kararını bugünkü AB için verseydi, 2009'da yaptığı hatayı ironik biçimde tekrarlamış olurdu. Malum; 2009'da Barış Ödülü'ne ABD'nin çiçeği burnunda Başkanı Barack Obama layık görüldü. O sırada ABD iki cephede (Irak ve Afganistan) birden savaşıyordu ve de Beyaz Saray'a sadece birkaç ay önce yerleşmiş olan Obama'nın küresel barışa zerrece katkısı yoktu.
Bugünkü AB? Yaşlı kıtada Doğu-Batı çekişmesi ortadan kalktı ama Kuzey-Güney ülkeleri arasında husumet rüzgârları esiyor.
Demokrasiyi güçlendirdi ama Brüksel'de demokrasinin zerresinin görülmediği bürokratik bir sistem hüküm sürüyor.
Kıtada barışı gerçekleştirdi ama ekonomik kriz ve acemi, hatta yanlış politikalar nedeniyle birçok üye ülkede iç barışı tehlikeye soktu.
Kıtada sınırları kaldırdı ama birçok üye ülkede (İngiltere, Belçika, İspanya) ayrılıkçı akımların filizlenmesine ya da güçlenmesine yol açtı.
***
Bugünkü AB'nin özendirici, imrendirici, çekici bir erdemi olsa, Nobel Barış Ödülü Komitesi'ne ev sahipliği yapan Norveç, iki kez halk oylamasıyla AB'ye katılmayı reddeder miydi?
Ve de Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg, AB'yi ödül için kutladıktan sonra "Norveç'in AB projesine katılması kesinlikle söz konusu değil" vurgusu yapar mıydı?
***
Son bir not: "Le Figaro" gazetesi okurlarına "AB, Nobel Barış Ödülü'nü hak ediyor mu" diye sordu. Yazıyı noktalarken göz attım; ankete 20.676 kişi katılmıştı. Sonuç: Yüzde 37.12 evet, yüzde 62.88 hayır.
"Nobel Barış Ödülü, AB'nin bugününe değil, dününe verildi" demekte haksız mıyım?