Sürekli tırmanan Suriye krizi doğal olarak günlük kaygıları ön plana çıkarıyor. Ayrıca zaman geçtikçe geçmişin anılarını, acılarını örten sis perdesi daha da kalınlaşıyor. Ve nihayet zaman geçtikçe o anıların ve acıların tanıkları azaldıkça azalıyor.
O nedenle, "Dünya bundan yarım yüzyıl önce nükleer kıyametin eşiğine gelmişti, hatırlıyor musunuz" diye sorsam, tarihçiler ve meraklılar dışında herhalde pek yanıt veren çıkmaz.
Ama 1962 Ekim'inde dünya gerçekten nükleer kıyametin eşiğinde gidip geldi. Hem de 13 uzun, 13 bitmek bilmeyen gün boyunca
***
Her şey ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy'nin 15 Ekim 1962 sabahı masasında bir demet fotoğraf bulmasıyla başladı. Fotoğraflar bir gün önce "U2" casus uçağı tarafından Küba üstünde çekilmişti. Ve ABD için bir kâbusu haber veriyordu: Sovyetler, Florida'nın sadece 200 mil açığındaki adada balistik füzeler yerleştirilecek olan 5 üs inşa ediyorlardı. Fotoğraflarda ayrıca orta menzilli 24 füze bataryası da açık-seçik görülüyordu.
Kennedy, Amerikan halkına Küba'daki nükleer füzelerin varlığını dramatik bir televizyon konuşmasıyla açıkladı:
"Mecbur kalmadıkça zaferin meyveleri olarak ağzımıza sadece bir avuç külün dolacağı bir dünya savaşı riskini göze almayacağız. Ama böyle bir riski göze alma vakti gelince de asla geri adım atmayacağız..."
Ulusal Güvenlik Konseyi'nde her kafadan bir ses çıkıyordu: "Adaya çıkarma yapalım... Küba'yı bombalayalım... Ablukaya alalım..." Kennedy kime bel bağlayacağını bilemiyordu.
Sonunda en ılımlı seçenek olan ablukada karar kılındı. ABD savaş gemileri ve uçakları yükü kontrol edilmeyen hiçbir gemiyi adaya yanaştırmayacaktı. Oysa o sırada füze yüklü birçok Sovyet şilebi Küba yolundaydı. Ayrıca 4 Sovyet denizaltısı da ada çevresinde turluyordu. Üstüne üstlük 1962 Mayıs'ından bu yana Küba'da 40 bin Sovyet askeri ile onlarca nükleer füze yerleştirilmişti.
Kennedy ablukanın yanı sıra Sovyetler Birliği lideri Nikita Kruşçev'e bir de ültimatom verdi: "Küba'daki nükleer füzeleri derhal geri çek."
***
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Dean Rusk, dünyayı rehin alan siyasal, diplomatik, psikolojik ve askeri bilek güreşini şöyle özetler
: "İki taraf da gözlerini birbirine dikmişlerdi. Bereket karşı taraf tam zamanında kirpiklerini oynattı."
Dönemin ABD Savunma Bakanı Robert McNamara, o günlerde ABD ile Sovyetler Birliği arasında nükleer çatışma çıkması olasılığını ciddi bir risk diyebileceğimiz 50'de 1 olarak tahmin ediyordu, üstelik Küba'ya çoktan nükleer füze yerleştirildiğini öğrenince, bu oranı epey yukarı çekmişti.
***
Uzun uzun anlatmayayım; merak edenler Başkan Kennedy'nin kardeşi, dönemin Adalet Bakanı Robert Kennedy'nin kriz komitesinin Beyaz Saray'daki toplantılarında tuttuğu notlardan oluşan "13 Gün" adlı kitabına başvurabilirler.
13 gün boyunca dünyanın nefesini tuttuğu krizi Kruşçev'in Kennedy'ye gönderdiği mektuptaki bir cümle çözdü:
"Ne siz, ne de biz, savaş düğümü attığınız ipi çekiştirmemeliyiz."
Çözüm bir tarafın bir açık ödününe dayanıyordu:
Sovyetler, Küba'daki füzeleri sökeceklerdi. Söktüler. Çözüm öbür tarafın iki gizli ödününe dayanıyordu:
ABD, Türkiye ve İtalya'da konuşlanmış ve Sovyetler Birliği'ne kilitlenmiş "Jupiter" füzeleri sökecekti. 6 ay sonra söktü. İkinci ödün ise Küba'yı asla istila etmeyecekti. Bugüne kadar etmedi.
Dünya rahat bir nefes aldı ama... Yaklaşık 13 ay sonra, 22 Kasım 1963'te Kennedy, Dallas'ta suikastta öldürüldü. Yaklaşık 24 ay sonra Kruşçev, Sovyetler Birliği liderliğinden düşürüldü. Yani, ikisi de ağır bedel ödedi.
***
Ah unutmadan; "Jupiter" füzeleri Türkiye'ye ne zaman konuşlanmıştı dersiniz? Krizden 11 ay önce. 1961 Kasım'ında. Fahrettin Özdilek hükümetinin 15 Ekim 1961 seçimlerinin galibi CHP ile Adalet Partisi'nin ortaklaşa kurdukları İsmet İnönü koalisyon hükümetine görevi devretmeye hazırlandığı sırada! Yani, iktidar boşluğu günlerinde. Ne kadar ilginç, değil mi?