Resmi Gazete'de dün bir kanun hükmünde kararname yayınlandı. Başlığı epeyce uzun: "Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname".
Özetle 41 maddelik bir "Torba kararname".
Ve bu 41 maddenin içinde sadece bir maddede öyle bir karar yer alıyor ki, Avukat Kezban Hatemi'nin ifadesiyle, adeta "Bir devrim yapılıyor."
Kanun hükmündeki kararnamenin 17'nci maddesini tarihe not düşmek için aynen aktarıyorum:
***
MADDE 17 - 5737 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 11- Cemaat vakıflarının;
a) 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup malik hanesi açık olan taşınmazları,
b) 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup kamulaştırma, satış ve trampa dışındaki nedenlerle Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına kayıtlı taşınmazları,
c) 1936 Beyannamesinde kayıtlı olup kamu kurumları adına tescilli olan mezarlıkları ve çeşmeleri, tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren oniki ay içinde müracaat edilmesi halinde, Meclisin olumlu kararından sonra, ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescil edilir.
Cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı halde, mal edinememe gerekçesiyle Hazine veya Genel Müdürlük adına tapuda kayıt edilen taşınmazlardan üçüncü şahıslar adına kayıtlı olanların Maliye Bakanlığınca tespit edilen rayiç değeri Hazine veya Genel Müdürlük tarafından ödenir.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir."
***
Tek maddelik bu düzenleme ne anlama geliyor, biliyor musunuz?
Azınlık vakıflarına 75 yıldır mülk edinme yasağı getiren
faşizan 1936 Beyannamesi'nin utancı siliniyor.
Azınlıkların 1936'dan sonra edindikleri mülklerin devlet tarafından gaspedilmesine neden olan
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 8 Mayıs 1974 tarihli kararının Türk Hukuk Sistemi'ne düşürdüğü kara leke temizleniyor.
Türkiye, Lozan Antlaşması'nın 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44 ve 45'inci maddelerinde "Doğuş, milliyet, dil, ırk ya da din farkı gözetmeyeceğini", "Gayrimüslim azınlıklara mensup Türk uyrukluların Müslümanlar'la aynı yurttaşlık ve siyasal haklara sahip olacağını", "Herkesin din farkı gözetilmeksizin yasa karşısında eşit olacağını", "Gayrimüslim azınlıkların her tür hayır kurumu, dini ve toplumsal kurum, her türden okul ya da eğitim ve öğretim amaçlı başka kuruluş kurmak hakkına sahip olacağını" taahhüt etmesine ve "38 ile 44 arasındaki maddelerle yer alan hükümleri temel yasa kabul edeceğine, hiçbir yasa, yönetmelik, ya da resmi uygulamanın bu hükümlerle çelişmeyeceğini peşinen kabul etmesine rağmen,
Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan Lozan'ı açıkça çiğneyen tüm düzenlemeler, anlayışlar tarihin çöplüğüne gönderiliyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde başımızı sürekli ağrıtan bir
ayrımcılık sona eriyor.
Ve nihayet, AB'nin Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanların sürekli başımızın üstünde sallayıp durdukları
"Demokles'in Kılıcı" ellerinden alınıyor.
Çağdaş devlet yolunda atılan bu dev adımı, Türkiye mozaiğinin önemli bir parçasını yeniden yerine yapıştıran bu müthiş devrimi ayakta alkışlıyorum.