Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Portekiz, Polonya, Avusturya, Belçika, Slovenya, Malta, Macaristan, Yunanistan, Bulgaristan...
Hayır efendim; AB üyelerini değil, Avrupa'da son üç yılda şike depremiyle sarsılan ülkeleri -bir bölümünü- sayıyorum.
Düşünün; Fransa'da UEFA'nın Fransız Başkanı Michel Platini'nin gözü önünde şike yapılıyordu.
Dahası var; FIFA'nın merkezinin bulunduğu İsviçre'de bile şike ve bahis skandalı patlak verdi. Yani, FIFA Başkanı Sepp Blatter'in gözü önünde maçlar alınıp-satılıyordu.
***
AB'nin 27 üyesinden en az 14'üne şike çamuru sıçradı ama kabak sadece birinin başına patladı: Yunanistan'ın.
Ve bir de "AB'ye tam üyelik müzakereleri yürüten" ülkeye fatura kesildi: Türkiye'ye.
Türkiye'de de "Bizim takım"a.
Şike operasyonunun başladığı 3 Temmuz'dan bu yana karmakarışık duygular içindeyim. İçimden bir ses, "Kim ne yaptıysa, bedelini ödemeli" diyor.
Ayakların temizlenmesi adına...
Çimlere "Temiz ayaklar"ın, "Tertemiz kramponlar"ın basması adına...
Ama yine içimden başka bir ses, Süper Lig'in özellikle ikinci yarısında 17 maçın 17'sinde de canlarını ortaya koyan Sarı-Lacivertli oyuncularımızın her 90 dakikanın sonunda sırılsıklam olan formalarında şike çamuru izi olamayacağını söylüyor.
İtiraf edeyim ki, ikinci ses, ilkine göre daha cılız çıkıyor. Ayrıca daha da az inandırıcı. Hayır; futbolcular yüzünden değil; çizgi dışındaki gölgelerden, kuşkulardan, şeytanlardan...
***
Yine itiraf edeyim ki, 3 Temmuz'dan beri hayatımın can damarlarından birini yitirdim.
Sanki gökkuşağında birkaç renk birden kayboluverdi...
Sanki "Bir büyük boşlukta büzüldü büyü..."
Eminim, milyonlarca, milyonlarca Fenerbahçeli aynı duygular içinde.
"Fenerbahçe Cumhuriyeti" çöktü.
Yapılacak tek şey var: "Fenerbahçe İkinci Cumhuriyeti"ni inşa etmek.
O da uzun ve acılı bir süreç gerektiriyor.
Çilesinin, kahrının çok, sevincinin az olacağı bir süreç...
Bağrımıza taş basacağımız bir süreç...
"Kızılcık şerbeti" masum yalanının ardına sığınacağımız bir süreç...
***
Hepsi kabulüm.
Ömrümün kalan yıllarından birçoğu da bu uğurda helal-i hoş olsun.
Yeter ki, birgün, bir sabah "Güneş ufuktan doğsun..."
Yeter ki, temiz ellerimizle, temiz ayaklarımızla ve temiz yüreklerimizle yeniden destanlar yazabilelim.