1990'ların ortasından bu yana, her seçim sonrasının "Ertesi günü", gazetelerin değişmez ve vazgeçilmez manşetlerinden birine Deniz Baykal otururdu. Başlık da hemen tüm seçimlerde ve tüm gazetelerde aynı olurdu: "İstifa etmiyorum!"
Çünkü Baykal'ın CHP'si bir kez daha -kim bilir kaçıncı- seçimden yenik çıkardı ve "Altıoklu Parti"nin kulisleri daha sandıklar kapanır kapanmaz kaynamaya başlardı. Ve de her kafadan ya da her "Ağır top"tan ayrı bir ses çıkardı:
- Derhal olağanüstü kurultay toplansın.
- Seçimli mi olsun kurultay, seçimsiz mi?
- Elbette seçimli. Ve de Baykal aday olmasın.
- Kurultayı beklemeden istifa etsin.
Sonuçta birkaç gün geçer, CHP'deki "İstemezükçüler" yorulur ve Baykal silindiri ezmeye başlardı:
Önce bir basın toplantısıyla seçimden bir öncekine göre daha başarılı çıktığı istatistikler eşliğinde anlatılırdı: "Oyumuz yüzde 19.65'ten yüzde 20.1'e yükseldi ki, böyle bir ortamda bu artışı çok önemsiyorum..."
Sonra isyan bayrağını açan örgütler yavaş yavaş temizlenirdi.
Daha sonra genel merkezdeki aykırı veya çatlak sesler susturulurdu.
Ve bir sonraki seçimde "İktidar" rüyalarıyla örgütler dört yıllık uykuya yatırılırdı.
Bu arada gazetelerin köşe yazarları da bol örneklerle süsledikleri ("Bak Fransa'da Lionel Jospin kaybetti, hemen çekildi", "Bak İngiltere'de Muhafazakârlar seçimi kaybeder kaybetmez lider değiştirdi", "Bak komşu Yunanistan'da bile seçimi kaybeden genel başkan gidiyor geleneği yerleşti" gibi...) yazıların okunmama rekoru kırdığını görüp CHP'yle "Uğraşmak"tan vazgeçerlerdi.
22 Temmuz 2007 seçimlerinin ertesi günü hazırladığımız, 24 Temmuz 2007 Salı tarihli SABAH'ı dört yıl sonra arşivden getirtip bir kez daha inceledim. Bilin (veya hatırlayın) bakalım, manşetimiz neydi?
Elbette, Deniz Baykal.
Başlık: "Baykal'dan istifa yok".
Alt başlık: "Baykal'dan çevresine: İstifa etmem. Sonraki seçim için mücadele edelim. 1969'da da böyle oldu, CHP dört yıl sonra zafer kazandı."
Haydi, spotları da aktarayım: "Seçim sonucu için suskun kalan Baykal'ın yakın çevresine yaptığı değerlendirmeler şöyle: İktidara gelemedik ama reel tablo gösteriyor ki, her seçimde yükselişteyiz. 1994'te yüzde 3.7 olan oy oranı bu seçimde kararlı bir eğilimle yüzde 21'e çıktı. Geçen seçime göre yüzde 1.5 artış var. Oyumuz özellikle modern bölgelerde arttı. Bu, CHP'nin 1965-1969'da 'Ortanın solu' diye ortaya çıktığı dönemi birebir anımsatıyor. O zaman da CHP'nin oyu feodal bölgelerde azalmış ama modern yapının ortaya çıktığı yerlerde artmıştı. Bir sonraki seçimde (1973) CHP çok yükselmişti."
Sandıkların deviremediği Baykal sonunda bir kaset skandalı ya da komplosuyla koltuğu bıraktı ve bu seçime sıradan bir aday olarak girdi.
Sonuç? CHP yüzde 25.91'le 12 Eylül sonrasının en başarılı oranını yakaladı. Ve 1990'ların ortasından bu yana ilk kez bir "Ertesi gün" manşetinde Baykal yer almadı.
Ne var ki, Baykal'ın halefi Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu skoru da, seçim gecesi balkon konuşmasında saydığı gerekçeler de, müzmin hizipçileri tatmin etmedi.
CHP kulislerinden sızan dedikodulara göre, Baykal da memnun olmayanlar grubundaymış.
Kendisi -en azından bu satırları yazıncaya kadar- herhangi bir açıklama ya da değerlendirme yapmadığı için günahını almak istemem ama söylentiler doğruysa, bu, CHP'yi yeniden kılıçların çekildiği, çelmelerin atıldığı, pusuda bekleyenlerin başlarını kaldırdığı şenlikli günlerin beklediği anlamına gelir. Ve böyle bir gelişmeyi ne biz gazeteciler yadırgarız, ne de kamuoyu.
Ne de olsa "Türkiye'de iktidar olamadık, hiç değilse parti içinde iktidar olalım" mantığına dayalı bir CHP klasiği bu...