Konuya 23 Ocak 2010 tarihinde yayınlanan "Üçleme" başlıklı yazımızdan bir alıntıyla başlayalım.
"Asker yetkilerini üç kaynaktan alıyor: 1- Anayasa'nın 145'inci maddesi, 2- EMASYA (Emniyet Asayiş Yardımlaşma) Protokolü, 3- Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu.
Sırasıyla açalım. A
nayasa'nın 145'inci maddesi, "Asker kişilerin askeri olan suçlarının askeri mahkemelerde görülmesini" hükme bağlıyor. 'Askeri suç' kavramı o kadar geniş ve belirsiz ki, sivil yargının anayasal düzene karşı suç işlemek olarak değerlendirebileceği fiillerin askeri yargı tarafından 'Görev gereği' kabul edilmesi olasılığı bile bulunuyor.
EMASYA Protokolü ise askere toplumsal olaylara müdahale etme yetkisi tanıyor. Bu yetkiyi kullanmaya hazır olması için de askerin senaryolar yazması ve tatbikatlar yapması gerekiyor. İşte o senaryoların bazıları 'Ucu açık' olabiliyor. Ya da 'Toplumsal olaylara el koyma' hazırlığı çerçevesinde, 'Devleti koruma', 'Devletin bekası' gerekçelerine sığınılarak 'Darbe', 'İsyana teşvik', 'Anayasal düzene kalkışma' planları bile geliştirilebiliyor.
Ve nihayet, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesi, askere kendini 'Devletin bekası'nın güvencesi olarak görme imkânını, hakkını, hatta yetkisini veriyor. İşte o madde: 'Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumaktır.'
Bu madde de hukuken muğlak. Her ne kadar 'Anayasa ile tayin edilmiş Türkiye Cumhuriyeti' ifadesi yer alsa da, Cumhuriyet'in niteliklerine ilişkin 2'nci maddeye doğrudan gönderme yapmadığı için askere 'Demokrasi'yi de koruyup kollama görevi yükleyip yüklemediği en azından tartışmalı. Ayrıca, İç Hizmet Kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 'Demokratik düzeni koruma' görevi ve sorumluluğu da yükleseydi, 12 Eylül 1980 darbesi yapılabilir miydi? Hem de 'Emir ve komuta zinciri' ile..."
Bu yazımızdan 10 gün sonra EMASYA Protokolü yürürlükten kaldırıldı. 8 ay sonra, 12 Eylül 2010'daki referandumla da Anayasa'nın 145'inci maddesi değiştirilip askerlerin sivil yargı önüne çıkarılmalarının yolu açıldı. Ne var ki, TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesi olduğu gibi kaldı. O nedenle de 12 Eylül'ün hayattaki iki yetkilisi Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, savcıya verdikleri ifadede darbenin meşruiyetini bu ünlü 35'inci maddeye dayandırdılar.
Önceki gece atv-a Haber ortak programı "Gündem Özel"de Başbakan Erdoğan'a "35'inci maddeye neden dokunmadınız?" diye sordum. İşte yanıtı: "İç Hizmet Kanunu'nda yeni bir düzenleme muhakkak olacak ama şimdi mi olacak, nasıl olacak derseniz, seçimden sonra bunu oturup TSK ve Genelkurmayımız'la görüşeceğiz."
Umarız, gecikmez. Umarız, o madde ya iptal edilir ya da askerin görevine somut bir tanım getirilir. Örneğin şöyle: "Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve demokratik rejimi koruyup kollamaktır."