2 Ekim 2007 tarihinde TBMM Başkanlığı'na Başbakan Erdoğan'ın imzasıyla şöyle bir yazı gönderildi:
"Önceki yasama döneminde hazırlanıp Başkanlığınıza sunulan ve İçtüzüğün 77'nci maddesi uyarınca hükümsüz sayılan ilişik listede adları belirtilen kanun tasarılarının yenilenmesi Bakanlar Kurulu'nca uygun görülmüştür. Gereğini arz ederim."
Yazının ilişiğinde 75 tasarılık liste yer alıyordu.
Bir önceki yasama döneminde görüşülemediği için "Kadük" olan ve yenilenen tasarıların 65'inci sırasında şu vardı: "Balinacılığın Düzenlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme İle Protokole Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı."
Bakanlar Kurulu'nun 22 Temmuz seçimlerinden önce, 24 Mayıs 2007'de karara bağladığı tasarı tüm doğaseverleri, tüm çevrecileri, tüm hayvan hakları savunucularını heyecanlandıran bir gerekçeyle taçlandırılmıştı:
"Türkiye, 2 Aralık 1946 tarihli Balinacılığın Düzenlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye taraf olmaya ve sözleşme kapsamında oluşturulmuş Uluslararası Balinacılık Komisyonu'na üyeliğe davet edilmiştir.
Nesli tükenme tehlikesi altındaki balinaların avlanmasının sürmesi uluslararası kamuoyunda ve ülkemizde büyük tepkiyle karşılanmaktadır. Ülkemiz bu sözleşmeye taraf olarak, kamuoyunun bu konudaki hassasiyetlerine cevap vermiş olacak ve saygınlığını artıracaktır.
Türkiye balina avcılığı karşıtı ve taraftarı ülkeler arasında halen mevcut sayısal nazik dengeyi, Uluslararası Balinacılık Komisyonu'nda kullanacağı oyla etkileyebilecek durumdadır.
Denizlerdeki ekosistem çok hassas dengeler üzerine kuruludur ve balinalar bu dengenin korunmasında önemli rol oynamaktadır. Söz konusu dengelerin küresel iklim değişikliğinden de olumsuz etkilendiği dikkate alındığında, insanlar tarafından da avlanmalarına devam edilmesi, sayılarını iyice azaltmaktadır. Türkiye'nin bu sözleşmeye taraf olması, hassas ekosistemlerin korunması yönündeki duyarlılığının önemli bir göstergesi olacaktır.
AB ülkelerinde tüm balina türleri en üst derecede korunması gereken hayvan ve bitkiler arasına alınmıştır. Balina avcılığına ve ticaretine sözde bilimsel nedenlerle devam eden Norveç'in yanı sıra BM Güvenlik Konseyi 2009-2010 geçici üyeliğine adaylıkta rakibimiz İzlanda'nın da sürdürmesi, AB çevrelerinde tepkiyle karşılanmaktadır. Ülkemizin AB ile yürüttüğü tam üyelik müzakereleri dikkate alındığında, başta İngiltere ve Almanya gibi AB'nin etkin üyelerinin kamuoyu gündemlerini sıklıkla meşgul eden balinaların avlanmasının önlenmesi hususunda ülkemizin bu sözleşmeye taraf olmasının söz konusu ülkelerde Türkiye lehine bir etki yaratacağı kuşkusuzdur.
Ülkemizin AB üyelik hedefi olmasa bile, Türkiye'nin balina avcılığı konusundaki duyarlılığını göstermesi, uzak coğrafyalarda, örneğin balina avcılığına şiddetle karşı çıkan Avustralya ve Yeni Zelanda gibi etkin Pasifik ülkelerinde de olumlu yankı bulacaktır.
Sonuç itibariyle, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin, küresel çevre konularına ve bu çerçevede, denizlerde biyolojik çeşitliliğin korunmasına verdiği önem dikkate alındığında, balinaların korunmasını amaçlayan bu sözleşmeye taraf olmamız, yukarıda belirtilen tüm gerekçelere ek olarak gelecek kuşaklara karşı etik bir sorumluluktur."
Tasarı Meclis'te iki "Tali" komisyondan (Çevre ile Tarım Orman ve Köyişleri) geçti ama "Esas" komisyon olan Dışişleri'nde 3 yıldır bekliyor. Neden? Çünkü arada BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği seçimini, Türkiye rakibi İzlanda'ya karşı açık ara kazandı ve balinaların kurtarılması "Acil" sorun olmaktan çıktı!
Dışişleri Komisyonu'na yakın bir dostumuza, "Kulis yapılsa tasarının hızla geçip Meclis Genel Kurulu'na gönderilmesi, oradan da tatil öncesi kabul edilmesi sağlanabilir mi?" diye sorduk. Cevabı: "Bizi sopayla kovalarlar." Yine sorduk: "Neden?" Cevabı: "Meclis'in bunca yoğun ve önemli gündemi varken, balinaların kurtarılmasıyla kim uğraşır?"
Tasarı komisyonda duruyor ve balina avı sürüp gidiyor. Türkiye de sözleşmeye taraf olamadığı için sesini çıkaramıyor. Üzgünüz sevgili balinalar...