1961 yazında bir akşam üzeri Karşıyaka Yalısı'ndaki köşkten içeri adımımı attığımda derin bir sessizlik ve ağır bir kasvetle karşılaştım.
Yüksek tavanlı salonun duvarında redingotlu, gözlüklü ve bastonlu bir Osmanlı aydınının yağlı boya portresi asılıydı.
1961 yazında hafta sonları Karşıyaka Yalısı'nın sonundaki Deniz Bostanlısı plajına giderdim. Plajın sonunda yeni inşa edilmiş (1959'da) iki katlı, küçücük bahçeli, şirin bir villa vardı.
Yetim büyüdüğüm için yaz tatillerinde çalışırdım. Babasından kalan üç kuruşluk emekli maaşıyla evimizi çevirmeye çalışan anneme destek için. O yaz bir komşumuzun torpiliyle İzmir Pamuk Mensucat Fabrikası'na girmiştim. Hemen yanında bir de İzmir Yün Fabrikası vardı. İkisinin de sahibi aynı kişiydi: William Giraud. İki fabrikayı iki oğluna emanet etmişti. Pamuk Mensucat'ı Herve Giraud'ya, İzmir Yün'ü Alain Giroud'ya. (Not: Herve Giraud, Mustafa Koç'un eşi Caroline'in babası.)
Paydoslarda bir kenara çekilip kitap okuduğumu gören fabrikanın personel müdürü, "Burası sana göre değil" demişti, "Gel sana daha iyi bir iş bulalım..." Sonra eklemişti: "Bir ilkokul çocuğunun gece ödevlerini yapmasına yardımcı olur musun? Parası da buradan fazla." Yani bir tür etüt abiliği- mürebbilik karışımı bir şey. Kabul etmiştim. Ve bir kâğıt parçasına bir adres karalayıp uzatmış, "Seni bekliyorlar" demişti.
Kâğıtta Karşıyaka Yalısı'ndaki köşkün adresi yazılıydı. Yüksek tavanlı salonunun duvarını bir Osmanlı aydınının tablosunun süslediği Evliyazade Köşkü. Sahipleri Sevinç-Fuat Bozinal çifti. O etkileyici köşkte iki yıl boyunca Bozinal çiftinin oğlu Sedat'a yarı öğretmenlik-yarı arkadaşlık yaptım.
Sonbaharla birlikte köşkteki sessizlik ve kasvet daha da ağırlaştı. Adeta bir matem havası çökmüştü.
Bir ara cesaretimi toplamış ve Sevinç Hanım'a duvardaki tabloyu gösterip sormuştum: "Kim?" Yüzünde hüzün gölgeleri dolaşmış, "Ailemizin ilk şehidi" demişti ve hıçkırmıştı: "Doktor Nâzım... Babam." (Not: Doktor Nazım, Atatürk'e İzmir suikasti sanıkları arasında yer aldı ve idam edildi.) İki hıçkırık arasında hiç unutamadığım bir cümle daha çıkmıştı ağzından: "Şimdi onun yanına yeni şehitlerimizin resimleri gelecek."
Geldi de. Evliyazade Ailesi'nin kurucusu Evliyazade Hacı Mehmet Efendi'nin kızı Naciye Hanım'dan dünyaya gelen torunu Fatma Berrin Hanım'ın eşi Adnan Menderes.
Ve Evliyazade Hacı Mehmet Efendi'nin kızı Makbule Hanım'dan dünyaya gelen torunu Emel Hanım'ın eşi Fatin Rüştü Zorlu. (Not: Sevinç Hanım da, Evliyazade Hacı Mehmet Efendi'nin Doktor Nâzım'la evlenen kızı Beria Hanım'dan dünyaya gelmişti.)
Ne tuhaftı; Karşıyaka Yalısı'ndaki köşkte iki şehidin daha portresi asılırken, yalının sonundaki plajın ucunda bulunan iki katlı villada da onları ölüme gönderen Milli Birlik Komitesi'nin Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel oturuyordu.
Evliyazade Köşkü yasa bürünürken, Gürsel Villası da sessizliğe gömülmüştü. Ve ben iki havayı da teneffüs etmiştim.
Her 27 Mayıs'ta bana artık yerinde yeller esen o köşkün hüzün yüklü sisleri arasından yaslı gölgeler çıkagelir. O villadan da "Gücüm yetmedi, önleyemedim" diye mırıldanan yorgun generalin hayaleti...