Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısı nedeniyle İstanbul'a gelen Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen Ruijten, Fransa ve Almanya'nın "İmtiyazlı üyelik" önerisi için şu değerlendirmeyi yaptı:
"Ben imtiyazlı üyelik nedir bilmiyorum ama Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirdiğinde AB üyesi olup olmamak Türkiye'ye kalmış bir şey olacak..."
Doğru. Müzakere süreci tamamlanınca, AB nasıl "Türkiye'yi sindirme kapasitemiz var mı" diye kendini sorgulayacaksa ve de bazı ülkeler Türkiye'nin üyeliğini referanduma götürecekse, bizim de "AB'ye girmek çıkarımıza mı" sorusuna yanıt aramak, hatta belki de üyelik için halkın karar vermesini istemek hakkımız olacak.
Şu sıralar Avrupa'nın göbeğinde bir ülke böyle bir süreçten geçiyor. O ülke, İsviçre. Bugüne kadar AB'ye katılmayı reddeden İsviçre. İsterse birkaç ayda AB'ye katılacak kadar üyeliğe hazır İsviçre.
Bu küçük ama son derece zengin ülkede AB'ye katılıp katılmama tartışmaları bir kez daha alevlenince, "İsviçre'nin TÜSİAD'ı" diyebileceğimiz "Economiesuisse" kapsamlı bir araştırma yaptırdı.
Araştırmada 6 seçeneğe dayalı 6 senaryo geliştirildi. Seçenekler şöyle: 1- Tecrit olmak, 2- AB üyeleriyle ikili ilişkileri geliştirmek, 3- Bir çerçeve anlaşmayla ikili ilişkileri güçlendirmek, 4- Avrupa Ekonomik Bölgesi'ne (27 AB üyesi ile İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç'ten oluşan ekonomik birlik) girmek, 5- AB ile gümrük birliğine gitmek, 6- AB'ye üye olarak katılmak.
Her senaryo getirileriyle ve götürüleriyle uzun uzadıya tartışıldı. Sonuç? Buyurun: "AB'ye katılmak İsviçre'nin çıkarına değil!" Peki, İsviçre için en uygun seçenek ne? Cevap: AB'nin her üyesiyle ikili ilişkileri geliştirmek.
Bir soru daha: İsviçre'nin TÜSİAD'ı neden AB üyeliğini ülkenin çıkarlarına aykırı buluyor.
Onun da yanıtı şöyle: Egemenlik haklarımızın bir bölümünü AB'ye devretmek zorunda kalacağız.
Haydi, onu es geçelim. Daha önemlisi, rekabet gücümüzde erozyon olacak. Oysa İsviçre için rekabet gücünü korumak, hatta daha da ileri götürmek, ekonomisi için, zenginliği için olmazsa olmaz. Hele hele önümüzdeki dönemde yükselen güçlerin artan rekabet gücüyle yarışmak zorunda kalacağımız düşünülürse, bunun ne denli hayati bir sorun olduğu daha iyi anlaşılır.
Açıkçası, İsviçre'nin patronları AB üyelerinin rekabet güçlerini yitirmeye başladıkları görüşündeler.
Almanya hariç doğru bir saptama. Zaten dünya küresel krizden çıkarken Avrupa'nın yeni bir kriz dalgasıyla alt üst olmasına da rekabet gücünü kaybetmesinin doğurduğu sonuçlar yol açtı.
OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) dün "Ekonomik Görünüm Raporu"nu açıkladı.
2010 büyüme tahminleri şöyle (Yüzde olarak):
Euro Bölgesi: 2.1, Almanya: 1.9, Fransa: 1.7, İtalya: 1.1, İngiltere: 1.3, İspanya: Eksi 0.2...
Ya "Yükselen yeni güçler"in büyüme hızları? İşte: Çin: 11.1, Hindistan 8.3, Endonezya: 6, Rusya: 5.5, Güney Kore: 5.8, Brezilya: 6.5... ve Türkiye: 6.8!
Bir yanda yüzde 1'lerde büyüyebilen Avrupa, öbür yanda yüzde 6.8 büyüyen Türkiye.
Günü geldiğinde elbette "AB üyesi olup olmamak Türkiye'ye kalmış bir şey olacak."
Yeter ki, o gün gelsin.