Kusura bakmayın; bugün de konumuz Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinin tıkanması.
Dün ve önceki gün Ermenistan Anayasa Mahkemesi'nin iki protokolün ruhunu zedeleyen kararlarının ve yorumlarının sonucunu irdeledik. Bugün ise süreci doğrudan etkileyen bir başka faktörden, Yukarı Karabağ sorunundan söz edeceğiz.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Londra'da Azerbaycanlı mevkidaşı Elmar Mammadyarov'la yaptığı görüşmede bir kez daha teyit edildiği gibi, Yukarı Karabağ'a barışçı çözüm Türkiye- Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine de son derece olumlu katkı yapacak.
AGİT ve BM
İyi ama Yukarı Karabağ soruna nasıl bir çözüm bulunabilir? Önce iki gelişmeyi aktaralım:
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi ülkelerin dışişleri bakanlarının 1-2 Aralık 2009'da Atina'da yaptıkları toplantının sonuç bildirisinde şöyle bir ifade yer aldı: "Bakanlar, Karabağ sorununun güce ve savaş tehdidine başvurmadan, toprak bütünlüğü, halkların eşitliği ve halkların self-determinasyon hakkı ilkelerine saygı temelinde çözümü için çaba harcamaya devam edeceklerdir..."
Azerbaycan bildiriye imza koydu; çünkü toprak bütünlüğüne vurgu yapıyordu. Ermenistan da bildiriyi imzaladı; çünkü "Self-determinasyon"a, yani halkların kendi kaderlerini belirleme hakkına vurgu yapıyordu.
AGİT'in Atina toplantısından yaklaşık iki hafta sonra, 18 Aralık'ta BM Genel Kurulu'nda bir karar tasarısı kabul edildi. A7647438 sayılı karar tasarısının başlığı şöyleydi: "Halkların self-determinasyon hakkı". Metinde bu hakkın "Evrensel" olduğu altı çizilerek hatırlatılıyordu.
Yani, hem AGİT'te, hem de BM'de birbirini götüren iki ilke bir kez daha bir arada sayılıyordu.
Peki, bir ülkenin toprak bütünlüğü ile o toprakların bir bölümünde yaşayan başka bir halkın kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olması nasıl bağdaştırılabilir? Karabağ sorununun çözümü işte bu soruya iki tarafın da kabul edebileceği bir formül bulunmasından geçiyor.
Self-determinasyon yorumu
Bakü'ye göre sorun Yukarı Karabağ'a Azerbaycan toprakları içinde kalması koşuluyla geniş özerklik tanıyarak çözümlenebilir. Yani Karabağ Ermenileri, Azerbaycan'a bağlı kalarak kendi bölgelerini yönetebilirler. Yani, merkezi yönetimin tanıyacağı bir tür imtiyaz olabilir özerklik.
Erivan'ın yorumu iyice farklı: "Self-determinasyon" hakkının kullanılması, Karabağ Ermenileri'nin geleceklerini referandumla belirlemeleriyle gerçekleştirilebilir. Bu referandumda Karabağ halkından üç seçenekten birini işaretlemeleri istenmeli: "Azerbaycan içinde geniş özerklik mi istiyorsunuz?", "Bağımsız bir devlet olmak mı istiyorsunuz?", "Ermenistan'la birleşmek mi istiyorsunuz?"
Karabağ Ermenileri'nin böyle bir referandumda hangi seçeneği işaretleyeceklerini tahmin etmek güç değil.
Bir noktayı daha kaydedelim: Bir devletten şu veya bu şekilde kopan bir bölgenin yeniden o devlete döndüğüne ilişkin hiçbir örnek yok. Ama koptuktan sonra başının çaresine bakanlarla ilgili yığınla örnek sayabiliriz: Kosova'dan Grönland'a, hatta Kıbrıs'a kadar...
Bu gerçeğin ışığında Karabağ sorunu nasıl çözülebilir ki?