Sevgili SABAH okurları;
Başlık, Başbakan Erdoğan'ın bir TV'deki mülakatından. Ama içinde bulunduğum duruma öylesine uyuyor ki...
Bu mektupta sizinle dertleşmek istiyorum. Çünkü düşlerimde kendimi ip üstünde bir jonglör olarak görmeye başladım. Hem düşmemeye, hem de elindeki lobutları düşürmemeye çalışan bir jonglör.
İzleyiciler ise giderek artan sabırsızlıkla ya düşmemi ya da sırasıyla havaya atıp tuttuğum lobutları düşürmemi bekliyorlar. Hatta iki düşüşü birden isteyenler de az değil.
Daha kötüsü bu izleyicilerin içinde tanıdık simalar görüyorum. En çok bağıranların, hatta direkleri sallayanların arasında yer alıyorlar.
Ama boşuna hevesleniyorlar; ne düşmeye, ne de lobutları düşürmeye niyetim var. O nedenle düşlerimi hayra yorumlayıp kapatayım. Herhalde anlayan ya da anlaması gereken anlar.
Hafta içinde ombudsmanımız Yavuz Baydar odama geldi. Karşıma dikilip sordu: "Bugün bizde RTÜK Başkanı Zahid Akman haberi niye yok?"
Anlattım. Haber Almanya kaynaklı ve bir özel TV kanalı muhabirinindi. "Frankfurt büromuzu uyarır, yarın fazlasıyla telafi ederiz" yanıtını verdim. Gerçekten de o günden beri her gün bir veya birkaç Akman haberi gazetede yer aldı. İki tarafın da, yani hem suçlayanın, hem de suçlananın açıklamalarını içerecek biçimde.
Ama nedense Baydar yanıtımdan tatmin olmadı. "Ben bunu yazacağım arkadaş. Çünkü hakkımızdaki 'Yandaş medya' iddialarına haklılık kazandırıyor" diyerek çıkıp gitti. Hüzünle iç çektim. (Not? Yazdı da. Bugün Baydar'ın köşesinde okuyabilirsiniz.)
Hafta sonunda Ankara Temsilcimiz Okan Müderrisoğlu aradı. "Ağabey" dedi, "Seninle dertleşmek istiyorum." Anlatmasını istedim. Aktardıkları özetle şöyle:
"Biliyorsunuz, şu malum belgeyle ilgili olarak Genelkurmay'ın nabzını yokladım. İzlenimlerimi imzalı olarak aktardım. Bir de baktım ki, bazı medya siteleri esip gürlemişler. Neymiş; SABAH çizgi ve politika değiştiriyormuş. Bunda da sizin tercihleriniz belirleyici etken oluyormuş."
Ombudsman Baydar bu acımasız ringin bir köşesindeki "Yandaş medya" etiketine karşı gard alıyor, Ankara Temsilcimiz Müderrisoğlu ise tam tersi köşedekine...
Hüzünle bir kez daha iç çektim.
Bir harfin ettikleri
Ama iç çekemediğim, dahası ağzımın açık kaldığı bir durumla da karşılaştım.
Önceki gün Iğdır'ın Melekli beldesindeki inanılmaz bir "Nüfuz suiistimali" olayının haberini verdik. Konu, Belediye Başkanı Emine Çankaya'nın eşi Servet Çankaya'yı yazı işleri müdürü olarak atamasıydı.
Haber Iğdır muhabirimizdendi. Erzurum'daki büromuza geçmiş, ama nasılsa başkanın ve eşinin siyasal etiketlerine bir harf eklenmişti. Kıyamet koptu. İki taraftan da. Haklı olarak.
Haberde Belediye Başkanı Emine Çankaya'nın DTP'li olduğu yazılmıştı. Meğer DP'liymiş. Dün özür diledik ama ne fayda...
DTP, "Nepotizm"in en müthiş örneğini sergileyen bir belediye başkanını kendi partilerinden gösterdiğimiz için ayaklandı. Haberin kahramanlarından biri ise -umarım telefonda aktardıklarını inkâr etmezkendilerini "PKK'nın uzantısı bir partiden" gösterdiğimiz için kıyameti kopardı.
Gel de işin içinden çık. Ama çıkmak zorundayım. Galiba bir ölçüde çıktım: İki partiden de özür diledim! Hem de saklamadan: Birinci sayfanın en görülebilir yerinden. Dilerim, iki partinin ve mağdurların gönüllerini almışızdır.
Partisinin kısaltılmış adını "AK Parti" değil, "AKP" diye yazıp-çizenlere sinirlenen, hayır dertlenen Başbakan Erdoğan'a hak verdim. Bir harf insanın başına ne dertler açabiliyor.
Sağlıklı ve mutlu hafta dileğiyle...