Yargıdan hukuken içtihat veya emsal oluşturabilecek ve hukuk fakültelerinde tez konusu olabilecek iki karar çıktı:
* Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Meclis'in yasama yetkisine müdahale, ayrıca Anayasa Mahkemesi'nin takdirinin delinmesi anlamına gelecek bir adım attı: Kapatılmaları kesinleşen belde belediyelerine, dava açmaları koşuluyla 29 Mart seçimlerine katılma hakkı tanıdı.
* Ankara 15'inci İdare Mahkemesi ise kimi hukukçulara göre bir "İlk"i gerçekleştirerek, Cumhurbaşkanı Gül'ün Dokuz Eylül Üniversitesi'ne yaptığı rektör atamasında yürütmeyi durdurdu.
YSK'ya tepki Başbakan Erdoğan'dan geldi: "Bu kararı Meclis aldı, Anayasa Mahkemesi bazı düzeltmelerle onayladı. Şimdi yeni bir şey öğrendim: Demek ki ikinci bir Anayasa Mahkemesi çıktı!"
Ankara 15'inci İdare Mahkemesi'nin kararı için Çankaya suskunluğunu korudu ama Cumhurbaşkanı Gül'ün rektör seçimleriyle ilgili tavrı biliniyor : Bu yetkiye sahip olmaktan mutlu olmadığını her fırsatta, her platformda seslendiriyor.
Dün de "Rektör atamalarıyla ilgili yetkiyi kullanmak istemediğini" tekrarladı. Ama kullanmak zorunda; çünkü Anayasa'nın 105'inci maddesi rektörler için nihai takdir hakkını ona veriyor.
Gül rektör seçimlerinden uzak durmak istemekte haklı. Bu konu 1982 Anayasası'nın yürürlüğe girmesinden bu yana görev yapan tüm cumhurbaşkanlarının başını ağrıttı. Örneğin selefi Ahmet Necdet Sezer rastlantıya bakınDokuz Eylül Üniversitesi'ne yaptığı rektör atamasıyla ilgili tartışmalarda epey yıprandı. Hatırlatalım:
2000'den 2008'e ne değişti?
Yükseköğretim Yasası'na göre üniversite öğretim üyeleri gizli oyla 6 rektör adayı seçiyor, YÖK bunlardan 3'ünü Köşk'e gönderiyor. 2000 Haziran'ında Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yapılan seçimde 6 adaya oylar şöyle dağıldı: Emin Alıcı 449, Fethi İdiman 389, Faik Sarıoğlu 142 ve Orhan Uslu, Güzin Gökmen ile Özcan Gökçe 1'er oy. Belli ki son 3 isim yasa gereğini yerine getirmek seçime sokulmuş naylon adaylardı. YÖK listeden Sarıoğlu, Uslu ve Gökmen'i seçip Sezer'e sundu. Kararname Çankaya'dan döndü, ardından Uslu ve Gökmen adaylıktan çekildi. YÖK mecburen kalan 4 adaydan 3'ünü, Alıcı, Sarıoğlu ve Gökçe'yi seçip Köşk'e sundu. Sezer de en çok oy alan Alıcı'yı atadı.
Dokuz Eylül Üniversitesi'nin bu kez mahkemelik olan rektörlük seçiminde ise 7 aday yarıştı: Sedef Gidener 564, Mehmet Füzün 181, Halil Köse 165, Siraç Dilber 125, Atilla Akkoçlu 69, Hale Akpınar 54, Zerrin Toprak 9 oy aldılar. YÖK'ün listesi şöyle oluştu: Gidener, Füzün, Köse. Sonra Köse çekildi, yerine Dilber yazıldı. Gül de ikinci sıradaki Füzün'ü atayınca Gidener mahkemeye başvurup yürütmeyi durdurttu.
Gül'ün "İdari" yetkileri arasına giren bu atamayı, yargı denetleyebilir mi? Hukukçuların çoğuna göre kuşkulu. Ancak gerek başvuru, gerekse 15'inci İdare Mahkemesi'nin kararı farklı bir gerekçeye dayandırıldı : Atanan rektörün "Kısmi" çalışması, bu statünün de YÖK Yasası'na göre rektör seçilmesine engel oluşturması.
Bu tablo hatanın Çankaya'dan değil, öncelikle böyle bir adayı seçime sokan üniversiteden, daha sonra da araştırmadan nihai listeye koyan YÖK'ten kaynaklandığını ortaya koyuyor. Ama ne yazık ki, sonuçta anayasal bir yetkisi mahkemelere düşen Çankaya yıpranacak, en azından üzülecek.
Yargının görev ve yetkileri -bağımsızlığı pekiştirilerek- yeniden tanımlanmadıkça, sadece nasıra basan kararlarla kaçınılmaz olarak sık sık karşılaşılacak. Çare? Hem yargı reformu, hem de yeni bir Anayasa veya köklü Anayasa değişikliği. Ne var ki, siyasiler "Yeni bir Anayasa'yı uzun süre unutun" dediklerine göre, sonuçları kabullenmekten başka çözüm yok.
Ancak muhalefetle uzlaşarak Anayasa'yı mini paketlerle onarma girişimlerine hazırlanan Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu bu paketlerin birine Cumhurbaşkanı'nın yetkilerini daraltmayı, hiç değilse Gül'ün de, ondan önce Sezer'in de yakındıkları görevleri başka organlara devretmeyi koyabilir. Koymalı da.
Zira, 15'inci İdare Mahkemesi kararı emsal olursa, bundan böyle Cumhurbaşkanı'nın idari yetkilerinin pek çoğu yargı denetimine götürülür. Bu da Çankaya'nın otoritesi açısından hiç de hoş olmaz.