Başbakan Erdoğan bugün Ankara'da 10 Şubat'taki seçimlerden sonra siyasi hayatı sona erecek olan İsrail Başbakanı Ehud Olmert'i ağırlıyor.
Bu kısa gezi, ilk bakışta bir veda ziyareti olarak değerlendirilebilir. Ancak perde arkasındaki gelişmeler, Olmert'in Ankara'ya sadece vedaya gelmediği yönünde. İsrail Başbakanı bir "Topal ördek" olsa da, hem çalkantılı iktidar dönemini cesur bir girişimle noktalamayı, hem de tarihe olumlu bir referansla geçmeyi amaçlıyor. Bunu da elindeki son barutu isabetli hedefe yöneltmekle başarabileceğini görüyor. O hedef belli: Türkiye'nin aracılığıyla sürdürülen Suriye-İsrail barış görüşmelerini, haleflerinin geri adım atamayacakları düzeye taşımak. İsrail'den yükselen itirazlar, geriye dönüşü olmayan bu adımın atılmak üzere olduğunu ortaya koyuyor.
Örneğin, İsrail ana muhalefeti Likud'un lideri Binyamin Netanyahu, "Yalnızca rutin işleri yürütmekle görevli Olmert'in Suriye'yle görüşmeleri sürdürme yetkisi yok. Barış için Suriye'ye önemli ödünler verme yetkisi ise hiç yok" diyor. Olmert'in partisi Kadima'nın önemli isimlerinden, İsrail parlamentosu Knesset'in Dışişleri ve Savunma Komisyonu Başkanı Tzahi Hanegbi ise, "Bir geçiş dönemi hükümeti başkanı, on yıllardır süren anlaşmazlığı birkaç haftada çözme iddiası taşıyamaz" diye konuşuyor.
İsrail politikacılarının bu telaşları boşuna değil. Çünkü, Suriye bu ziyaretin arefesinde Türkiye aracılığıyla Olmert'e barış anlaşması karşılığı Golan'dan çekilmesi gereken toprakların haritasını iletti. Ardından Olmert, 16 Aralık'ta Londra'da adı açıklanmayan ama Suriye'yle dolaylı görüşmelerde önemli rol oynayan bir kişiyle gizlice buluştu. (Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun o günlerde Avrupa'da olması acaba bir rastlantı mıydı?) Londra randevusundan sonra da Olmert ile Erdoğan arasında bir telefon görüşmesi yapıldı ve İsrail Başbakanı'nın Ankara ziyareti kararlaştırıldı. Ancak ziyaretin tek konusu Suriyeİsrail müzakereleri olmayacak.
Ortadoğu tercih arefesinde
Başta da dediğimiz gibi, Olmert iki ay sonra çekilecek. Ama son gelişmeleri alt alta sıralamak bile bu iki ayın her gününün kestirilemeyecek risklerle yüklü olduğunu ve "Bir şeyler yapmak için" zamana karşı yarışıldığını anlamaya yeterli:
* İsrail ile Gazze'yi denetleyen Hamas arasındaki 6 aylık ateşkesin süresi doldu. Gazze'den İsrail'e füze atışları yeniden başladı. İsrail ordusunun operasyonları da. Dahası, İsrail'in Hamas yönetimini devirmek için hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğu iddiaları yoğunlaştı.
* Rusya, Lübnan'a olası saldırılara karşı 10 adet Mig-29 uçağı bağışladı. Ayrıca İran'a S-300 uçaksavar bataryaları satışına izin verdi. Bu bataryalardan her biri 24 uçaklık savaş filosunu püskürtebiliyor. İran'ın en az 5 batarya sipariş ettiği belirtiliyor.
* İsrail ordusu, İran'a saldırı hazırlıklarını hızlandırdı. Bir tatbikat bitmeden diğeri başlıyor.
Tüm bunlar, Davutoğlu'nun belirttiği gibi, ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi"nin çöktüğü, Bush yönetiminin tıpkı Olmert gibi geçiş dönemini yönetmekte olduğu, yeni Başkan Barack Obama'nın "İlk işlerinden birinin Ortadoğu sorununa el atmak olduğunu" söylediği günlerde meydana geliyor.
Yine tüm bunlar, Ortadoğu'da bir kez daha diplomasinin yerini silahlara bırakması riskinin arttığı döneme denk geliyor.
O yüzden tüm güçler son taneciklerin aktığı kum saatini geriye çevirmek için çırpınıyorlar. Ve o yüzden bu krizlerin tüm taraflarıyla diyalog kurabilen tek devlet olan Türkiye'ye kıyamete eşdeğer bir savaşın önlenmesinde tarihi görevler ve sorumluluklar düşüyor. Hem Hamasİsrail, hem Suriyeİsrail, hem de İran, dolayısıyla da İran-İsrail-ABD krizlerinde.
Suriye-İsrail barışı kısa vadede gerçekleştirilemese de, iki ülke arasındaki "Yumuşama"nın güçlendirilmesi ve müzakerelerin vitesini yükseltecek koşulların sağlanması, Hamas-İsrail ateşkesinin resmen değilse de fiilen uzatılması, İran dosyasının Obama'nın görevi devralmasına kadar dondurulması bile, geri sayımı hiç değilse durdurabilir. Bunu da Türkiye yapabilir.
Olmert'in kısa Ankara ziyareti işte tüm bu düğümlerin gevşetilmesinde tarihi kilometre taşı olacağı için önem taşıyor.