Bir haftada 18 mahkûmiyet ve 2 milyon YTL'ye yakın tazminat! Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) kendisine ait olan rekoru bir kez daha yeniledi.
Ve mahkumiyet kararları o kadar sıradanlaştı ki, basın hep aynı başlıklarla ("AİHM, Türkiye'yi yine mahkûm etti", "AİHM, Türkiye'ye yine ceza yağdırdı" gibi) ve tek sütunluk haberlerle geçiştirmeye başladı.
Haksız sayılmaz. Çünkü Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, Strasbourg'daki mahkeme son 6 yılda Türkiye'yi 1.606 davada mahkûm etti, 869 başvuruyu dostane çözüme bağladı. Mahkûmiyetlerin bedeli olarak 73.5 milyon YTL'ye yakın tazminat ödendi. Halen 1.024 dava da devam ediyor. Hepsi bu kadar da değil; henüz ele alınmamış davaların sayısı da 9 bini geçiyor.
Adil yargılama hakkı
Kabul; mahkûmiyetlerin büyük bölümü Türkiye'nin AB uyum paketleriyle yasalarını iyileştirdiği dönemden öncesiyle, yani özellikle 1990-2000 arasıyla ilgili. Ancak AİHM'de bugün de aynı hızla hak aramaları devam ediyor. Yine Adalet Bakanlığı'na göre 7 ayda 254 başvuru yapıldı.
Bu da Türkiye'de yargının işleyişinden kaynaklanan sorunların ağırlaştığını gösteriyor. Çünkü AİHM kararlarının ezici çoğunluğunda Türk adalet sisteminin "Adil yargılama hakkını ihlal ettiği", "Türkiye'de hukuk mücadelesinin uzun sürdüğü" vurgulanıyor.
Adalet Bakanlığı, AİHM'deki mahkûmiyetlerin sayısını düşürmenin çözümünü bazı yasaların değiştirilmesinde görüyor. Örneğin, İnfaz Hâkimliği Kanunu'nda yapılacak düzenlemeyle TürkiyeStrasbourg trafiğini azaltabileceğini umuyor.
Nasıl bir neşter?
Bu tür bir önlem belki mahkûmiyetleri, dolayısıyla ödenecek tazminatları aşağı çekerek Hazine'yi biraz rahatlatabilir ama yaraya neşter vurmaz. Yara: Türk hukuk sistemini çöküşün eşiğinde. Neşter: Yargı reformu. Derhal. İvedilikle. Yitirilen her gün adalet sistemindeki kangrenin bir organı daha çürütmesi anlamına geliyor.
Türkiye'de sayıları giderek artan (İyi bir gelişme) stratejik araştırma merkezlerine geçenlerde bir yenisi eklendi: Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi. Yeni ama peş peşe 17 rapor yayınladı. Biri de Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk'un "Yargının iyileştirilmesi, düzeltilmesi" konulu çalışması. İşte Selçuk'un bir solukta okuduğumuz raporundan "Adil yargılama hakkı" üstüne birkaç alıntı:
Dosyadaki adalet
"Türkiye yargısal yanılgıya (Adli hata) en açık uçlu ülkelerden biridir. Çünkü 'Vicdani kanı yargısı' duruşmadaki izlenimlere göre değil, tutanaklara göre oluşturulmaktadır."
"Dünyada yargılamaların uzaması yaygın bir yakınma konusudur. Ancak hiçbir ülkede duruşmaların uzamasından yakınılmamaktadır. Ülkemizde ise durum tersinedir. Uzayan, duruşmadır. Birçok oturumdan oluşan duruşmada birçok yargıç değişmekte ve sonunda tutanaklara sıkışıp kalmış bir 'Vicdani kanı yargısı'yla kanıtlanma sorunu çözülmektedir. Özetle ülkemizde insanlar, batıl yargılarla en ağır cezalara çarptırılabilmektedir."
Tablo bu. Ama madalyonun bir de öbür yüzü var: 100 bin kişiye sadece 9 hâkimin düştüğü, her hâkimin yılda 1.078 davaya baktığı, ceza mahkemelerinin yılda 3 milyonun üstünde karar ürettiği, Yargıtay'ın yılda 500 binin üstünde dosyayı sonuçlandırmak zorunda kaldığı bir ülkede, "Adil yargılama" mümkün olabilir mi?
Onun için bu devasa sorun ne makyaj yasa değişiklikleriyle çözülebilir, ne de "Mahkemelerin yükünü hafifletme" vaatleriyle.
Ayıptan kurtulma yolu
Tek çözüm var: Neşter. Köklü bir yargı reformu. Bakanlığın hazırladığı taslağın da ötesinde, "Yargı bağımsızlığını" odak alan gerçek bir yargı reformu.
AİHM'deki Türk başvurularının oluşturduğu dağı ancak öyle bir reformla eritebiliriz.
Mahkumiyet rekorları ezikliği ve utancından ancak o şekilde kurtulabiliriz.
"Strasbourg'da hâkimler var" sözünü ancak o şekilde "Türkiye'de hâkimler var"a dönüştürebiliriz.