Devletin yüce çıkarları için demokrasinin ana sütunu olan "Güçler ayrılığı" tehlikeye atılabilir mi? Ya da devletin yüce çıkarlarını korumak için hukuk devleti ilkesi bir defalığına delinebilir mi?
Belçika şu sıralar işte bu ikilemi yaşıyor ve yanıt bulamadığı için devletin temelleri sallanıyor.
Her şey küresel finansal krizin Avrupa'nın en büyük bankalarından Fortis'ı vurmasıyla başladı. ABD'de 33 milyar avro batıran banka nakit darboğazına girdi, ardından da ödeme gücünü yitirdi.
Fortis bir Hollanda-Belçika-Lüksemburg ortaklığıydı. Üç ülkenin hükümetleri, dev bankanın iflasını önlemek için ortak operasyon düzenlediler. Önce bankanın kendi ülkelerindeki birimlerinde yüzde 49 ortak oldular. Daha sonra Hollanda, Fortis'in kendi topraklarındaki varlığını tümüyle devletleştirdi. Belçika ise payına düşenleri satmaya karar verdi: Fortis'in Belçika, Türkiye, Polonya ve Fransa'daki bankacılık aktiflerinin yüzde 75'i ile sigortacılık grubu "Fortis Insurance Belgium"un yüzde 100'ü.
Avrupa'nın en büyük bankası olan BNP-Paribas talip oldu. Bankacılık bölümüne 9 milyar avro, sigortacılık birimine de 5.7 milyar avro değer biçti. Hükümet hemen kabul etti. Banka yönetim kurulu da bir günde onayladı.
Ancak "Küçücük" bir sorun vardı: Fortis'in ana sözleşmesi, aktiflerin yüzde 25'ini aşan satışlar için ortakların onayını şart koşuyordu. BNP-Paribas'a aktiflerin yüzde 90'ı devredileceğine göre, olağanüstü genel kurulla ortakların onayı gerekiyordu. Yönetim kurulu ana sözleşmeyi çiğneme pahasına genel kurulu toplamadı.
Bunun üstüne küçük hissedarlar da örgütlenip satışın durdurulması talebiyle mahkemeye başvurdular. İşte bu adımdan sonra işler karıştı.
Dava Brüksel'deki ticaret mahkemelerinin birinde görüldü. Karar: "Talebin reddine..." Ancak duruşma öncesi Başbakan Yves Leterme'in özel kaleminden mahkeme savcısının aranıp, "Konunun hayati önemde olduğunu unutmayın. Umarız, beklentilerimize uygun bir karar verirsiniz. Yoksa büyük bir risk üstlenmiş olacağınızı bilin" diye baskı yapıldığı ortaya çıktı.
Küçük ortaklar yılmadılar, kararı temyize götürdüler. Bu arada Fortis hisseleri dibe vurmuştu, 0.5 avro bile etmiyordu. Yani yatırımları batan küçük ortakların yitirecekleri bir şey yoktu. Temyiz mahkemesi geçen ay sonunda yaptığı duruşmada tarafları dinledi ve kararını 12 Aralık'ta açıklayacağını bildirdi.
Adalet mülkün temelidir
Kararın aleyhine çıkacağını, yani satışın durdurulacağını "Hisseden" hükümet harekete geçti: Kararı sakatlamak için 3 yargıçtan birinin çekilmesini sağladı. Eşi Başbakan Leterme'in partisinde üye olan bayan yargıç rapor alıp izne ayrıldı. Bunu diğer iki yargıcı etkileme çabaları izledi. Bu arada BNP-Paribas da "İşlemler en kısa zamanda sonuçlanmazsa, Fortis'i almaktan vazgeçerim" diye gözdağı veriyordu. Onca baskıya rağmen mahkeme 12 Aralık'ta ortakların toplanıp karar alabilmesi için Fortis'in satışını 12 Şubat 2009'a kadar durdurduğunu açıkladı.
Tam hükümet bu kararı üst mahkemeye götürmeye hazırlanırken Belçika Yüksek Mahkemesi (Yargıtay) Başkanı Ghislain Londers, Temsilciler Meclisi (Millet Meclisi) Başkanı Herman Van Rompuy'a gönderdiği 6 sayfalık yazıda Leterme'in mahkemeleri etkilemek için yaptıklarını uzun uzun anlatmasın mı?
Kıyamet koptu tabii. Adalet Bakanı Jo Vandeuzen, "Bir hukuk devletinde böyle şeylerin yaşanmasına katlanamam" diyerek istifa edince, Leterme istifasını Kral II. Albert'e sunmak zorunda kaldı. Böylece finansal krizin her gün daha da büyüyen tahribatıyla boğuşan Belçika bir de siyasal kriz uçurumuna yuvarlanmış oldu..
Sonuç? Yürütmeye karşı yargıda derin bir güvensizlik doğdu. Fortis'in satışı durduğu için devletin yüksek çıkarları da tehlikeye girdi. Ve nihayet toplum yargı ile hükümet arasında bölündü.
Devletin yüce çıkarları kalkanına sığınıp güçler ayrılığını zedelemeye, yargıya müdahale etmeye kalkacak iktidarlar Belçika'dan ders alsınlar. Ve "Güçler ayrılığı" ilkesinin babası Montesquieu'nün uyarısını hiç unutmasınlar:
"Yargı gücünün, yasama ve yürütme güçlerinden ayrılmadığı yerde özgürlüklerden söz edilemez."