1535'te Kral I. François'nın Padişah Kanuni Sultan Süleyman'a gönderdiği Büyükelçi Jean de la Forest'nin 83'üncü halefi Bernard Emie, Cumhurbaşkanı Gül'e güven mektubunu sunmak için Çankaya Köşkü'nden randevu bekliyor.
Bölgemizi iyi tanıyan (Beyrut'tan Ankara'ya gönderildi, daha önce Amman'da ve Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Masası'nda görev yaptı) 49 yaşındaki Emie selefi Paul Poudade'dan daha şanslı. Poudade, Fransız Meclisi'nden Ermeni tasarısının geçmesiyle birlikte iki ülke ilişkilerinin hızla bozulmasından nasibini aldı, veda davetinde bile gerek hükümetin, gerekse Genelkurmay'ın boykotuyla karşılaştı, çok sevdiği ülkemizden boynu bükük ayrıldı.
Ancak Emie'nin gönderilmesinden önce Fransa 500 yıllık ilişkiyi onarmak için ciddi ve önemli adımlar attı, Önce Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye'nin AB yolculuğuna kısa vadede takoz koymayacağını açıkladı. Sonra Fransa Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Philippe Faure bu ay başında Ankara'ya gelip Sarkozy'nin "Fransız halkının AB Anayasası referandumunda ortaya koyduğu iradeye ihanet etmeden Türkiye'nin umutlarını canlı tutacak bir politika izleyeceği" güvencesini verdi.
Jest üstüne jest
Son olarak da Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan Jean-Pierre Jouyet, Sarkozy'nin kurumsal reform önerileri hazırlamakla görevlendirdiği Edouard Balladur (İzmirli) başkanlığındaki komitede yaptığı konuşmada AB'ye yeni katılımların Fransa'da referanduma götürülmesini öngören anayasanın 88/5 maddesinin iptal edilebileceğini bildirdi ve "Sarkozy, görüşlerini değiştirmeden Türkiye'yle ilişkilerini iyileştirmek istiyor" dedi.
Kısacası Emie, Çankaya'ya eli epey güçlü çıkacak. Zaten Sarkozy onu Ankara'ya göndermeden hemen önce, 27 Ağustos'ta Fransa'nın tüm büyükelçilerinin katıldığı toplantıdaki konuşmasında da sırtını sıvazladı: "Fransa, AB'nin Türkiye'yle müzakerelerde yeni başlıklar açmasını ne önümüzdeki aylarda ne de gelecek yıllarda engellemeyecek. Yeter ki, müzakereler iki vizyonla da, yani hem tam üyelik, hem de o gerçekleşmezse mümkün olduğunca sıkı ortaklık seçenekleriyle bağdaşsın."
NATO'ya dönüş yolu
Sarkozy'nin Ankara'nın gönlünü kazanma çabalarını yoğunlaştırmasında elbette birçok etkenden söz edilebilir. Örneğin onun Türkiye'yi Avrupa'dan dışlama niyetinden kaygılanan ABD'yi rahatlatmak gibi. Türkiye'deki ihalelerden, özellikle de silah alımlarından dışlanan Fransız firmalarının baskılarından kurtulmak gibi. Türkiye'nin tam üyeliğini engelleme planlarının Avrupa'nın birçok başkentinde (Londra, Roma, Lizbon, Atina, Madrid) ve AB Komisyonu'nda rahatsızlık yaratması gibi. Sarkozy'nin planına umduğu ölçüde destek bulamamasından düş kırıklığı duyması gibi. Tam üyeliğe götüreceği gerekçesiyle frenlediği 5 başlığın yeniden seçilirseikinci 5 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminin sonlarına denk geleceğini fark etmesi gibi. (Sarkozy en çok 2017'ye kadar cumhurbaşkanlığı yapacak, Türkiye'nin üyeliği için 2020-2023 arası öngörülüyor.)
Bunların hepsi doğru. Ancak -esaslı- bir neden daha bulunuyor: Fransa, 1966'da General de Gaulle'ün kararıyla çıktığı NATO'nun askeri kanadına dönmek istiyor. Sarkozy bunu ABD'yle yakınlaşmanın bir fırsatı, ayrıca Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği projesindeki (50-60 bin kişilik Avrupa acil müdahale gücü oluşturulması) tıkanıklığı aşmanın tek yolu olarak görüyor.
Ama pek seslendirmemeye çalışılan bir ayrıntı var: Fransa'nın askeri kanada dönebilmesi için üyelerin oybirliği gerekiyor. Yani Türkiye'nin veto etmemesi! Yunanistan'a yaptığı gibi kök söktürmemesi. (1974'te askeri kanattan ayrılan Yunanistan 1977'de dönmeye kalkınca Türkiye veto etti, ancak üç yıl sonra 1980'de gönlü oldu.)
"AB'ye karşılık NATO"; doğrusu hiç de fena bir pazarlık değil...